24 Mayıs 2021 Pazartesi

Kutlu Adalı Cinayeti Aydınlanıyor


Sedat Peker, bugün yayınlanan videosunda Kutlu Adalı cinayeti için Mehmet Ağar ve Korkut Eken'i işaret etti. Oysa konu ilk kez gündeme gelmiyor, cinayetin perde arkası yıllardır biliniyordu.

Ülkücü mafya Sedat Peker, bugün Mehmet Ağar ve Korkut Eken'i Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı'nın cinayetiyle suçladı.

Konu bu videonun ardından bir kez daha gündeme gelirken, iddialar ilk kez gündeme gelmiş değil.

Orhan Gökdemir, Kutlu Adalı cinayetini ve arkasındaki perdeyi 2005 yılında yazdığı kitapla aralamış, cinayetin ayrıntılarını yazmıştı.

Kitabın ilgili bölümünü soL okurlarıyla paylaşıyoruz:

KUTLU ADALI CİNAYETİ

Artık "korsan adası" olarak anılan "Yavru vatan" çete ilişkileri için mükemmel bir mekan olma özelliğini koruyordu. Adanın bu tarafından kaçan Rumların mallarına el koyarak zenginleşenlerin çokluğu yüzünden "Türk milliyetçiliği" zaten revaçtaydı. "Ana vatan"ın kaymağını yedikleri için milliyetçi olan çetecilerle hızla kaynaşıp, siyasi muhalifleri birbirinden öğrendikleri yöntemlerle yok etmeye ve korkutmaya başladılar. Amerika Türkiye’ye, Türkiye de yavru vatana suç ihraç ediyordu. Kıbrıs, çete için korunaklı bir limandı, burada da "huzurun bozulmasına" asla müdahale etmediler.

Gazeteci Kutlu Adalı huzur bozanlardan biriydi, yönetenler hakkında sert yazılar yazıyordu. Gerçi Kutlu Adalı "minik kontrgerilla" örgütü olarak bilinen "KKTC Sivil Savunma Teşkilatı"na üyeydi, milliyetçiliğinden kuşku duyulmuyor olacak ki resmi çevrelerde kendine iyi bir yer edinmişti. Ancak yine de sorunlar yaratmaktan geri durmuyordu. Rauf Denktaş’a muhalifti, onun hakkında yazdığı "Minaredeki deli" başlıklı yazı yüzünden evi kurşunlandı. Sonra Kıbrıs’ta faaliyet gösteren bir dizi paramiliter örgütleri suçlamaya başladı;  "Kıbrıs Barış Harekatı"ndan önce birçok cinayetin onlar tarafından işlendiği ve Rumların üzerine atıldığını iddia etti. Bu "vatanseverler" için "ihanet" demekti.

Kendisinin de üyesi olduğu Sivil Savunma Teşkilatını da itham edince, Türkiye’de iç savaşın alevlendiği günlerde onun da üzeri çizildi; "Kutlu Adalı KKTC’nin başkenti Lefkoşe’de 6 Temmuz 1996 gecesi evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü. Adalı, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin yayın organı Yeni Düzen gazetesinin köşe yazarıydı. Kutlu Adalı’nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı. Adalı için 20 sendika genel grev yaptı, esnaf kepenk kapattı. Suikastı Türk İntikam Tugayı (TİT) üstlendi. 12 Eylül 1980 öncesinde TİT, Çatlı’nın sağ kolu Rıfat Yıldırım’ın ETKO’su gibi aşırı sağcı cinayet şebekelerinin yer aldığı illegal örgütlerden biriydi." Tıpkı Türkiye’de işlenenler gibi cinayet profesyonelce hazırlanmış tam bir çete işi idi. Adalı cinayetinin işlendiği gece sokak lambalarının sigortaları sökülmüştü. Adalı, Kıbrıs’ta başlattığı iç savaşın kurbanı olmuştu. 

Adalı’nın öldürüldüğü günlerde Adada tanıdık simalar da bulunduğu daha sonra anlaşıldı; üstüne üstlük cinayet şu kayıp olan Uzilerden biriyle işlenmişti, hani Ertaç Tinar’ın Emniyet’e hibe ettiği Uzi’ler. 

Kıbrıs, bombalama ve siyasi cinayet haberleriyle sarsıldığı günlerde, gazeteci Kutlu Adalı da faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi üzerine Meclis’te tıpkı bizde olduğu gibi bir araştırma komisyonu kuruluyor. Gerisini izleyelim: "Komisyonun ulaştığı en önemli noktalardan birini Adalı cinayetinin Uzi marka silahla işlendiği oluşturuyor. Uzi silahların Türkiye’ye satışını gerçekleştiren Hospro şirketinin sahibi Kıbrıslı Türk işadamı Ertaç Tinar. Çetenin ‘Reis’i Abdullah Çatlı’nın bu tarihlerde adada bulunması ise cinayetin üzerindeki sis perdesini daha da yoğunlaştırıyor." Adalı’nın ölümü de yaşamı gibi kuşkuluydu. 

İşin içinde başka "Kıbrıs bağlantıları" da vardı: Asil Nadir. İlişkileri açığa çıkaran ise popüler bir emniyetçiydi.

Turkısh Report, Avustralya’da yayınlanan bir Türk gazetesi. İstanbul Emniyet Müdülüğü’nde Emniyet Amiri olan ve bir dönem Necdet Menzir’in Özel Kalemi’nde çalışan Celal Akbulut gazetenin yazarlarından Erol Mütercimler’e Ağar’la ilgili bilgilerini aktarıyor: "Akbulut, Ayşegül Nadir’in kaçakçılık suçundan kurtarılması için Asil Nadir’in, o sırada Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar’a 300 bin dolar gönderdiğini ve Ayşegül Nadir’in serbest bırakılmasının sağlandığını ileri sürüyor...

Akbulut’un iddiaları bununla bitmiyor. Türkiye’den taşınan uyuşturucudan Mehmet Ağar’ın pay aldığını ve Ağar’ın, Panama bandıralı bir şilebe sahip olduğunu ileri sürüyor." 

Akbulut, zamanın Mali Şube Müdürü Salih Güngör’ün Ayşegül Nadir’e karşı yürüttüğü operasyonda yer almış, Nadir’in serbest bırakılması üzerine Güngör ile tartışmış ve görevinden kendi isteğiyle ayrılmıştı. Emniyet Amiri Akbulut, Uyuşturucu Baronu Hüseyin Baybaşin’le aynı bilgileri veriyor, bir uyuşturucu kaçakçısının ünlü bir polis şefi ile ilgili bilgilerini doğruluyordu. Haberin dergide yayınlanması üzerine Ağar, haberi tekzip etti. 

Gelelim Kutlu Adalı’nın öldürmeden önce uğraştığı konuya. Kıbrıs’ta çetenin bir kolu tarihi eser kaçakçılığı ile uğraşmaktaydı. Herhalde Nadirlerle böyle tanışmışlardı. Çete üyeleri Magosa yolu üzerindeki şimdi müze olarak kullanılan 1520 yıllık St. Barnabas Kilisesi’ni 14 Mart 1996 gecesi soymuştu. Adalı, kiliseyi soyanların "Kıbrıs MİT"i de denilen Sivil Savunma Teşkilatı elemanları olduğunu iddia ediyordu. Sivil Savunmacılar ile Abdullah Çatlı’nın arası da iyiydi; Anavatanda ortak tanıdıkları ve dostları vardı. Aynı bayrak için çarpışıyorlardı. Adalı cinayetini Türk İntikam Tugayı(TİT) üstlendi. TİT, Türkiye’deki ana çetenin kod adıydı!

Asıl olan ise Milliyetçi kamu görevlilerinin Kıbrıs’la ilişkilerinin gönül bağından öte olması. Adaya yatırım yapıyorlar, para akıtıyorlardı. Her birinin birer "kıyı bankası" sahibi olduğu da Susurluk’un ardından ortaya çıktı. "Korsan adası" olarak anılan KKTC, "Susurluk adası" adını da işte o günlerde bileğinin hakkıyla aldı. 

Batık bankaları ile sık sık gündeme gelen Kıbrıs, uyuşturucu, silah ve kara para işlerinin içine o kadar batmıştı ki aynı işten nemalanan Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinden söz ediliyordu. Susurluk’un sınırları genişliyordu. "Avcı, Eymür’ün KKTC’deki First Merchant Bank’ değişik bir isimle ortak olduğunu öne süren ilk kişiydi. ‘Ağar da şoförünün kardeşi aracılığıyla ortaktı’. Eymür ise bir iddiayı dile getiriyor ve şimdiye kadar hiç telaffuz edilmemiş iki ismi ilk kez bu kitabın yazarlarına açıklıyordu. ‘bankanın ilk ortakları Engin Civan ve eski bir Merkez bankası başkanıdır’. Eymür bu bankanın yasal ortaklarından biri olan Hakkı Yaman’dan kendilerine yardımcı olan bir kişi diye bahsediyor ve Yaman aracılığıyla komşu bir ülkede yeni bir banka kurdurup buradaki terör örgütlerinin kara parasını kontrol etmeyi hedeflediklerini belirtiyordu. Ama bu banka kurulmadı."

Aslında Kıbrıs’la bağlantılar yeni değildi. 1. MİT Raporu’nda Mehmet Ağar’ı telefonla arayan Halil Peril adında bir kişiden söz ediliyordu. Rapor uyuşturucu kaçakçısı Halil Peril’in, Kıbrıs’lı "baba" Con Aziz (Aziz Mehmet Kent)’in adamı olduğunu bildiriyordu. Con Aziz, Baba Nadir’in dostuydu. Halil Peril ise yalnız Kuzey Kıbrıs’la değil Güney Kıbrıs’la da irtibatlıydı. Zamanın Rum Lideri Kipriyanu ve Rauf Denktaş Londra’ya gittiklerinde onun evinde kalacak kadar Peril ile samimiydiler.

Olayın özeti şöyle: “Çetenin bir kolu da tarihi eser kaçakçılığı yapıyordu. Hakkâri, Bitlis, Van, Kars, Malatya, Amasya, Kayseri ve Çanakkale’de kaçak kazı yaptırıyorlardı. Elde edilen tarihi eserler İstanbul Bakırköy’de bir ülkücünün bürosunda satılıyordu! Kazı yaparken Çanakkale’de iki kez yakalandılar. Ancak onları kimse durduramıyordu. Çok üstlerine gelinirse hemen silaha sarılıyorlardı.

Magosa yolu üzerindeki 1520 yıllık St. Barnabas Kilisesi 14 Mart 1996 gecesi kimliği bilinmeyen bir grup tarafından soyuldu. Kilise artık bir müze olarak kullanılıyordu ve o soygunla birlikte kilisedeki birçok değerli eşya kayıplara karıştı. Soyguna katılanların KKTC’nin istihbarat örgütü Sivil Savunma Teşkilatı’ndan olduğu söyleniyordu. ‘Kıbrıs’ın MİT’i’ ile Abdullah Çatlı’nın yakın ilişkisi olduğu da iddia ediliyordu.

Bu olayı araştıran gazeteci Kutlu Adalı, 7 Temmuz 1996 akşamı Lefkoşa’da evinin kapısının önünde vurularak öldürüldü. Cinayeti, TİT(Türk İntigam Tugayı) üstlendi ve cinayet ‘fali meçhul’ olarak kaldı. Ama Adalı’yı vuran kurşunların Uzi marka bir silahtan çıktığı kesinleşti.”

KAYNAK: haber.sol.org.tr

Hiç yorum yok: