20 Temmuz 2024 Cumartesi

Necati'yi Anıyoruz

 


Sevgili çizer arkadaşımız Necati Abacı'yı yitireli 20 yıl olmuş; zamanın bu kadar çabuk geçtiğini bir kez daha dehşet içinde fark ettik. 1958 doğumlu Necati, 22 Temmuz 2004 yılında aramızdan ayrıldı. 46 yaşında en verimli döneminde karikatür tarihi içindeki yerini aldı.








Katledilişinin 44.Yılında Kemal Türkler

 

Atilla Atala

Can Kartoğlu

Daha 18’inde sarı defterine; günlüğüne “Hayat henüz sayfası açılmadık bir romandır” diye yazan, 20’sinde de “İnsana en lüzumlu gıda hür havadır. Çalışma ve metanet ideal yolcusunun en önemli birer malzemesidir. Saadetin en büyüğü insanları sevmek zevkindedir” diyen “ideal yolcusu” Kemal Türkler’dir. Hep çalışan, eve el kadar çocukken bile ekmek getiren, öyle üstünkörü değil ne yapıyorsa layıkıylayapan, hem kendini, hem işçi sınıfını ayağa kaldıran, baktığı yerden geleceği görebilen, akıl ve zekânın, duygu ve dayanışmanın gücüyle işçi eylemlerinin, direnişlerin, grevlerin beyni, kalbi, kitle önderidir… Emek tarihi, bir sendika başkanının yoktan neyi, nasıl var edebileceğini ondan öğrenir… TİP’in kuruluşu, Cumhuriyet tarihinin ilk kitlesel işçi mitingi olan 1961 Saraçhanebaşı Mitingi, 1963 Kavel Grevi, DİSK’in kuruluşu, 15-16 Haziran 1970 Direnişi, 1976 DGM Direnişi, 1 Mayıs 1976, 1 Mayıs 1977 kutlamaları… daha nice direniş… daha nice kazanım… Onun ve arkadaşlarının eserlerindendir… Nice gözaltı, nice tutukluluk yaşayan yine odur… İşçinin direnme ve dinlenme hakkını savunan, söke söke alan da… Çok iyi satranç oynayan, mükemmel dikiş diken, kızlarına o nefis “baba köfte”lerini yapan, Lozan’a sendika toplantısına gittiğinde daha altı aylık kızı Nilgün’e gönderdiği kartpostalın arkasına “Kanarya gibi ötüyor musun? Bu kartı saklayacak, annen büyüyünce sana verecek” diye yazan yine Kemal Türkler’dir. Delikanlıyken okuduğu Victor Hugo’nun Sefiller’i için notlar alan da… DİSK’in bir ideolojik yapıya sahip olduğu gerçektir. DİSK’in ideolojisi, işçi sınıfının temel ideolojisi olan sosyalizmdir. DİSK’in yöneticileri de sosyalist kişilerdir” diyen de… DİSK’in sosyalizmi “işçi sınıfının bilimi” olarak savunduğu dönem de Türkler dönemidir.

1954’ten beri T. Maden-İş’in, 1967’den 1977 yılı sonuna kadar da DİSK’in Genel Başkanı olan Türkler,evinin önünde faşist katiller tarafından 22 Temmuz 1980’de eşinin, kızlarının gözü önünde öldürüldüğünde 22 Temmuz 1980’dir. Yaşı 54’tür. Yıllar geçecek, Av. Ergin Cinmen, “Kemal Türkler cinayeti davasının zamanaşımından düşürülmesinin Adalet Bakanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı’nın müşterek hizmet kusuru olduğunu belirterek İstanbul İdare Mahkemesi’nde tazminat davası açtım. Müşterek hizmet kusuru, çünkü sanığı 19 yıl yakalayamadılar, 15 yıl da yargılayamadılar, sonunda zamanaşımından davanın düşmesine karar verildi.” diyecektir.

Birleşik Metal İş Sendikası ve Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı(KETEV)işbirliğiyle basılan, Mehmet Ulusel’in tasarladığı, toplu sözleşme uzmanı, emek tarihi yazarı Can Şafak’ın yazdığı, su gibi akan, kalp gibi atan KEMAL TÜRKLER KİTABI ile ilgili olarak Can Şafak’la söyleştik.


Türkler’in günlüklerinden başlayalım mı?

Kemal Türkler’in günlükleri “Kemal Türkler Kitabı” ile birlikte gün yüzüne çıkmış oluyor. Elimizde üç sarı defter var 1945-1948 yıllarında Türkler tarafından kaleme alınmış. Bu defterlerde çok genç bir insanın iç dünyasına ulaşabiliyoruz. Kemal Türkler’in şiirler, hikâyeler yazdığını, deyişler kaleme aldığını görüyoruz. Hayata bakışını görüyoruz. Bu günlüklerde beni en çok etkileyen, satır aralarında bulduğum vefa duygusu oldu.Sonraki yıllarda Kemal Türkler’in bilinen yaşam öyküsünü bu çerçevede yeniden düşünmek beni çok sarstı. Demir-İş’in Maden-İş’e dönüştüğü ‘50’lerde Maden-İş gazetelerindeki fotoğraflara, bu fotoğrafların altındaki yazılara sinen bu naif ama yapmacıksız, çok sahici çabalara bir başka gözle bakmaya başladım. Demir-İş’in Bakırköy Semt Şubesi’nde tanıdığı Ruhi Yümlü’ye, Kazım Narmanlı’ya, dostlarına ve birlikte inanarak yürüyüp geldikleri yola bağlılığı, bana vefa borcunun her türlü siyasetin üzerinde olduğunu hissettirdi.


El kadar çocukken terzi yamaklığıyla işçiliğe başlayan çocuk,İstanbul’a geliyor, Bakırköy’deki Emayetaş fabrikasında çalışmaya başlıyor. Sonradan Maden-İş adını alacak olan Demir-İş’e üye oluyor. Sonra Genel Sekreter, sonra Genel Başkan… İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoluyor. Üniversite öğrenciliği ile sendikacılık bir arada yürümeyince fakülteyi bırakmak zorunda kalıyor. Sendikadan eve döndüğünde, dikiş makinesinin başına oturuyor, tıkır tıkır gömlekler dikiyor. Anlatır mısınız, bu gömlekleri dikip ne yapıyor Kemal Türkler?


‘50’li yıllar sendikaların malî olarak son derece zayıf olduğu yıllar. İşçi aidatlarını fabrika fabrika gezerek elden topluyorlar. Toplayabildikleri kadar... Ama umut var. Ruhi Yümlü, bu yıllarda Kemal Türkler’le birlikte sendikaya gelir bulabilmek için akşamları sendikadan çıkınca Mahmutpaşa’da ayakkabı, gömlek sattıklarını anlatır. Kemal Türkler’in dikiş makinesinde tıkır tıkır diktiği gömlekler işte bu gömlekler. Eşi Sabahat Türkler de ona yardımcı oluyor evlendikten sonra. Sabahat Abla’nın dikiş makinesi KETEV Kemal Türkler Müzesi’nde hâlâ duruyor.


Kemal Türkler’in alametifarikası nedir?

Kemal Türkler, Türkiye sendika hareketini en fazla etkilemiş olan sendikacı. Bu hiç tereddütsüz böyle. Cesur, kararlı, inatçı bir insan. Geleceği sezen bir insan Türkler. Ama bence Kemal Türkler’in ayırıcı yanı bu özellikleri değil. Onun ayırıcı iki yanı, yaratıcılığı ve girişimciliği. Türkler’in gittiği yurt dışı gezilerinde tuttuğu notlar -ki böyle bir başka sendikacı ben bilmiyorum- o ülkelerdeki sendikaların örgüt yapısından faaliyet alanlarına kadar ayrıntılı bilgilerle dolu. Türkler yurt dışına gezmeye gitmiyor. Amacı öğrenmek ve döndüğünde gördüklerini kendi sendikasında uygulamak. Yapı kooperatifi girişimleri, Maden-İş işçi pazarları (MİPAŞ), Maden-İş Eğitim ve Dinlenme Tesisleri (MİTES) bütünüyle Kemal Türkler’in eseridir. MİTES bugün Birleşik Metal İşçileri Sendikası’na ait ve adı Kemal Türkler Eğitim ve Dinlenme Tesisleri olarak değiştirildi. İşçiler bugün de orada aileleriyle birlikte tatil yapabiliyorlar.

Kemal Türkler, “DİSK’in bir ideolojik yapıya sahip olduğu gerçektir. DİSK’in ideolojisi, işçi sınıfının temel ideolojisi olan sosyalizmdir. DİSK’in yöneticileri de sosyalist kişilerdir. İşçiler yapıları icabı sosyalisttirler.” diyor. Türkler’in bu saptamasındaki gerçeklik payı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir parti mi sendikayı desteklemeli yoksa sendika mı partiyi?

Kemal Türkler bu sözleri 1971’de söylemiştir. 1961’de TİP’in kurulmasından, 1968 baharından, 15-16 Haziran direnişinden, solun ve işçi hareketinin artan bir ivmeyle yükselmekte olduğu bir dönemden geçip gelen Türkiye’de sosyalizm‘60’ların sonlarından başlayarak yıldızı parlayan bir kavramdır.1970’lerin ortalarına kadar DİSK de kendini bu kavramla tanımlamıştır. Bu kavram, ‘60’larda “devrimci sendikalar” olarak anılan ve 1967’de DİSK’i kuran sendikaların ve sendika liderlerinin Türkler’in ifadesiyle “ideolojisi” idi ve onların bir örgüt olarak sendikaya bakışını yansıtıyordu.


Bu ‘70’lerin ortalarına kadar sürdü. Maden-İş 1965’te DİSK ve Maden-İş 1969’da yapılan genel seçimlerde TİP’i destekledi. DİSK ve Maden-İş sosyalizmi bir hedef olarak işçi sınıfının önüne koydu. 1975 yılında toplanan DİSK’in 5. Genel Kurulu sonrasında DİSK yeni bir sendikal anlayışa “demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı” ilkelerine yöneldi. Bu dönemde de DİSK, sosyalizmi “işçi sınıfının bilimi” olarak savundu. Bu, Türkiye’de ve dünyada sosyalizmin mevzi kazanmaya başladığı dönemin şartları altında gerçekçi bir yaklaşımdı. Bir siyasi tercihti.

Sendika hareketinin siyasi tutum alması ve bunu açıklaması, siyaseti işçi sınıfının talepleri yönünde etkilemeye çalışması bence mutlaka olması gereken bir şey. Bir siyasi partiyi desteklemek de buna dâhil ve bunun yollarından biri. Bir dönem çokça tartışılan “sendika-parti” meselesinde kritik olan, sendikanın örgütsel bağımsızlığını korumasıdır diye düşünüyorum.

Türk-İş’in“Partilerüstü politika” ilkesine Kemal Türkler nasıl yaklaşıyordu?

DİSK, 1973 ve 1977 genel seçimlerinde CHP’yi destekledi. Kısaca DİSK her zaman siyasetin içinde oldu, tarafını belli etti. “Devrimci sendikalar” daha Türk-İş içindeyken bile Türk-İş’in “Partilerüstü Politika” anlayışının karşısında tutum almışlardı. DİSK, daha kurulduğu yıl olan 1967’de yayımladığı “Türk-İş Çıkmazı” adlı ilk broşüründe “Partilerüstü Politika” anlayışını ağır bir biçimde eleştirmişti.

Bugün emek tarihinde bir Kemal Türkler çıkmamasının nedeni ne?

Her devrin konjonktürü farklı. İnsanları şartlar ortaya çıkarıyor. Kemal Türkler, Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Necmettin Giritlioğlu ve daha nicelerisolun ve işçi/sendika hareketinin yükseldiği bir dönemde var oldular. Bugün, sol da işçi/sendika hareketi de ‘90’ların başlarından bu yana sürüp giden bir çözülme dönemi içindeler. Bence fark burada, neden de bu.

*

Kemal Türkler, 12 Eylül’e bir buçuk ay kala 22 Temmuz sabahında öldürüldüğünde işçiler işi bırakır, 25 Temmuz 1980’de Türkler, yüz binlerce emekçinin katıldığı bir törenle Topkapı Çamlık Mezarlığı’nda defnedilir. Sennur Sezer, “Kemal Türkler’inSon Sözleridir” adlı şiirini yazar:“Aldandı yeniden / Beni vuranlar / Sürü şaşırır yolunu başı yitince / Sürü değilsiniz ki siz / İşçisiniz / Silin gözlerinizi görevdesiniz / Kitapları öldüremezler / Alanlarda bizi vuranlar / Tarihi geriye döndüremezler”Siz o gün şalterleri indiren işçilerin çocukları, torunları! Bugün direnen işçiler! Bu kitap sizin için!

KAYNAK:BİRGÜN


KEMAL TÜRKLER'İN SON SÖZLERİDİR

Silin gözlerinizi

Aldandı yeniden

Beni vuranlar

Sürü şaşırır yolunu başı yitince

Sürü değilsiniz ki siz

İşçisiniz

Silin gözlerinizi görevdesiniz

Bunca akıttıkları kan

Değiştiremez tarihi

Yazar cellatlığını onların

Bir kez daha tarih

Acınız unutturamaz görevinizi

Silin gözlerinizi

Alın terinindir yarın

Yokolup gitmenin telaşında katiller

Durduramaz savaş ortasında yürüyüşü

Saflarda düşenler

Kitapları öldüremezler

Alanlarda bizi vuranlar

Tarihi geriye döndüremezler

Hoşçakalın

Sürdürün savaşı arkadaşlar

Sennur Sezer (22 Temmuz 1980)


Cumhuriyet arşiv


5 Temmuz 2024 Cuma

2 Temmuz 2024 Salı

31.Yılında Madımak katliamı

2 Temmuz 1993 Sivas Madımak otelinde en büyük kıyımlardan biri yaşandı, ülkenin aydın insanları gerici, yobaz güçler tarafından bir otele kıstırılıp yakıldı.

Katliamın 31.yılında hepsini saygıyla anıyoruz.


Coşkun Göle


Atilla Atala




Vahit Akça




Atay Sözer





Aslı Alpar 
                                                                             
Seyit Saatçi









30 Haziran 2024 Pazar

İRFAN YALÇIN’I KAYBETTİK

 


Edebiyatımızın en önemli isimlerinden İrfan Yalçın da edebiyat tarihi içindeki yerini aldı.

23 Nisan 1934’te Zonguldak’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Fransızca öğretmenliği yaptı. 1972 yılında öğretmenlikten ayrılarak İstanbul’da bir kitabevi açtı ve Z Yayınevini kurup yönetti.

Varlık ve Türk Dili dergilerinde yayımladığı şiir, öykü ve çeviri yazılarından sonra, bir süre yazın yaşamına ara verdi. 1959 yılından itibaren hikâye, eleştiri ve çevirileri Varlık, Türk Dili, Soyut, Gelecek, Yeditepe, Yansıma dergilerinde yayımlandı. Yeni Dergi’nin 1968 yılında açtığı bir yarışmada “İnce Memed” eleştirisiyle ikincilik, Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında Pansiyon Huzur (1975) romanıyla ikincilik, Ölümün Ağzı (1979) romanıyla da 1980 Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü kazandı. Tiyatro oyunları yazdı. Pansiyon Huzur ve Fareyi Öldürmek adlı romanları sahneye uyarlandı.  Maden işçilerinin anlatıldığı Ölümün Ağzı adlı eseri Rusçaya çevrilerek yayımlandı. Fareyi Öldürmek romanı “İçimdeki İnsan” adıyla sinemaya uyarlandı.

KİTAPLARI

1978: Genelevde Yas

1979: Ölümün Ağzı

1980: Fareyi Öldürmek

1983: Büyük Soytarı

1991: Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi

1995: Annem, Babam ve Ben

2009: Yorgun Sevda

2010: Cellat Ağlıyor

2014: Engerek

2014:Son Bahçeler

 


23 Haziran 2024 Pazar

HOMUR MARŞI

 


HOMUR MARŞI


Homur homur homurdanır

Sahibimiz yoktur bizim

Parayla satılmayız

Hep emekten yanayız

Mizah bizim işimizdir

Hem yazarız hem çizeriz

Marko Paşa pirimizdir

Fıstık yeşil rengimizdir

Homur bizim dergimizdir

Ne olacak bu ülkenin durumu?

İşte burada Homur mizah grubu.

Bulamadık diye dövmeyin dizi

Homur gelip bulur sizi.

Söz: Atay Sözer

Beste:Suno.com

HOMUR MARŞI 1

HOMUR MARŞI 2



6 Haziran 2024 Perşembe

Ferit Öngören'i saygıyla anıyoruz

 

Çizim: Erdoğan Karayel



FERİT ÖNGÖREN

1932-2010

Karikatürümüzün usta ismi , Karikatürcüler Derneği'nin üç kurucusundan biri olan Ferit Öngören'i 

8 Haziran 2010 tarihinde kaybetmiştik, saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz. 







Katledilmesinin 46.yılında İbrahim Güngör


 İBRAHİM GÜNGÖR

(1959-1978)


Çizim:Erdoğan Karayel


19 yaşındaydı. Halk düşmanı faşist katillerce 6 Haziran 1978 günü katledildi. Faşistlerin, gerici güçlerin bu kanlı eylemi gerçekte ilerici, yurtsever düşünceye, sanata, çizgiye, mizaha yöneltilmişti. İbrahim bunun ilk kurbanı oldu.

İbrahim Güngör İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesinde okurken ırkçı ,ülkücü faşist çetelerce kaçırılarak öldürülen bir karikatürcü arkadaşımızdı. Ne yazık ki çizdiği karikatürlerden büyük bir bölümü çantasında bulunduğundan kaçıranlar tarafından yok edilmiştir, çünkü çantasında bulunan karikatürlerinin büyük bir bölümünün konusu faşist çetelerin halka saldırılarını anlatan karikatürlerdi. Kaçıranlar bu karikatürleri görünce infaz emrini vermişlerdir büyük bir ihtimalle. Ayrıca İbrahim o zaman çatışmaların en yoğun olduğu İstanbul'un Gültepe semtinde yaşıyordu. Gırgır ile Politika gazetelerine çiziyor, Karikatürcüler Derneği' nin o zaman çalışma ilkeleri içinde olan demokratik kitle örgütleriyle beraber çalışma gurubu içinde görev aldı.
Kendisinin de küçük bir rolde oynadığı Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı Filminden dolayı DİSK Sine Sen'in yayın ve gazete işlerinde görev almak istemiş ve çalışmıştı. Dernekten ayrıldıktan sonra evvela Sine Sen'e uğramış oradan da okuluna geçmiş. O arada faşist eli kanlı katillerce kaçırılmış, katledilmiş, cesedi de Davutpaşa'da Atatürk Öğrenci Yurdunun arkasına battaniye içine sararak atılmıştır.


28 Mayıs 2024 Salı

Yayın dünyasının büyük kaybı: ERCAN GÜNAYDIN

Yayıncılık dünyasının bilinen isimlerinden Ercan Günaydın uzun süre savaştığı hastalığa yenildi. Özellikle çocuk yayıncılığı alanında önemli işler yaptı. En son Yağmur Yayın Grubu İzmir temsilciliğini yapıyordu, “Kitap Baba” adıyla bilinen Ercan Günaydın unutulmayacaklar listesine adını yazdırmıştır.

Çizim.Ferit Avcı




13 Mayıs 2024 Pazartesi

Nasreddin ve Koç


Karikatürcüler Derneği’nin geleneksel Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması bir süredir Koç Holding sponsorluğunda yapılıyor.

Mizahçı doğası gereği emekten yanadır (dolayısıyla sermayeyi eleştirir), savaşa karşıdır, çevreyi korur ürettiği eserlerinin büyük çoğunluğu bu konularla ilgilidir.

İyi de bu destekçiler sermayenin ta kendisi, silah üreticisi, yaptıklarıyla da çevreyi kirletiyorlar.

Düşünün savaş karşıtı bir karikatür ödül almış ve albüme basılmış, ama albümün sponsoru Koç…

Elbette Koç belki müdahale etmeye kalkmaz ama en azından içinden “Ah kerata benim paramla beni çizmişsin!” der.

Bu da karikatürün etkisini büyük ölçüde azaltır.

Nasreddin hocamızın Koç’a mı ihtiyacı var?

Yüzyıllardır yaşıyor. Koçlar yok olacaktır ama hocamız yaşayacaktır.

O felsefe adamıdır barıştan yana hayatını veren bir insanın silah tüccarlarına monte etmek isteyen anlayış da yok olmaya mahkumdur.

HOMUR MİZAH VE KARİKATÜR GRUBU


12 Mayıs 2024 Pazar

Rahime Henden 30.YIL


Yazarımız, şair Rahime Henden arkadaşımızın 30.sanat yılı etkinliği ,kendisine sanat ve emek mücadelesinde daha çok uzun yıllar dileriz.

 

Rahime Henden, Adnan Özyalçıner
Hatice Eroğlu, Sadık Albayrak


30 Nisan 2024 Salı

18 Nisan 2024 Perşembe

16 Nisan 2024 Salı

Küçük Arı Kovanı

 


Küba çocuk tiyatrosu "Küçük Arı Kovanı/La Colmenita" kurucuları Tin Cremata ve çocuklar Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin davetlisi olarak Türkiye'deydi. Homurcuk için hazırladığımız Fidel Castro ve Arı Kovanı haberinin yer aldığı sayımız  arkadaşımız Atay Sözer tarafından verildi.

 



Tin Cremata

31 Mart 2024 Pazar

Ahmet Çuhacı'yı da yitirdik

 



Sevgili dostumuz, yazar şair Ahmet Çuhacı'yı da sonsuza uğurladık...


Ahmet Çuhacı, 1950 yılında Konya’nın Çavuş köyünde dünyaya gelmiş bir şair ve öğretmendir. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini babasının memuriyeti nedeniyle farklı yerlerde tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünü bitirdikten sonra yedi yıl kadar öğretmenlik yapmıştır. Hâlen Konya Akşehir’de ikamet etmekte ve sanat faaliyetlerini sürdürmektedir.

Ahmet Çuhacı’nın şiir ve fıkra türlerinde hazırladığı eserleri vardır. Şiirlerinin temel konusu insandır. Anadolu’nun köylüsü, kentlisi, esnafı ve işçisi başta olmak üzere her kesimden insanı onun şiirlerinin temel taşıdır. Sevginin ve iyiliğin gücüne inanmış, adaletin, eşitliğin ve doğruluğun dünyaya hâkim olması gerektiğini savunmuştur. Doğaya dair unsurlara da sıkça yer vermiş, günümüz dünyasında yok olmaya yüz tutan insanî değerleri hatırlatmıştır. Sevgiliyi konu ettiği şiirlerinde de duygularını samimi bir şekilde dile getirmiştir. Eserlerinde atasözlerine, deyimlere ve Türk halkıyla özdeşleşen kalıplaşmış ifadelere ustaca yer vermiştir.

Ahmet Çuhacı’nın ilk şiir kitabı Karanfil Çeliği’dir Ayrıca “Arasta” adlı şiir kitabında, Akşehir’deki Arasta çarşısında yıllar boyunca usta-çırak ilişkisiyle devam ettirilen geleneksel meslekleri ve bu meslekleri icra eden küçük esnafı konu edinmiştir.

“Beş Harfli Alfabedir Sevgi” ve “İki Kişilik Mektuplar” gibi eserleri de bulunmaktadır. Ayrıca fıkra kitabı “Nasreddin Hocalardan Biri” ve aforizmalar içeren Fon-dip notlarıyla da tanınmıştır.

“Sevgi Kuşun Kanadında”, “Kızımın Adı Sevgi, Oğlumun Adı Barış”, “Çocuklar” gibi şiirleri Zülfi Livaneli, Edip Akbayram, Şahabettin Genç tarafından bestelenmiştir.

Homur dergisinde uzun süre çalışmaları yer almıştır.



11 Mart 2024 Pazartesi

Turhan Selçuk'u anıyoruz

 



Türk karikatürünün büyük ustalarından Turhan Selçuk’u, ölümünün 14. yılında özlemle anıyoruz: Karikatürleriyle yaşıyor

Aslı Selçuk

Turhan Selçuk geçmişte, günümüzde, gelecekte çizgilerinde yaşamayı sürdürüyor ve sanatında öylesine benzersiz, özgün bir noktaya ulaştı ki karikatürlerinin yanında imzası olmasa da okurları onu hemen tanıyorlar.

Çizgileri zamanı aştılar, dünyayı kucakladılar. Üretkendi, analiz ve gözlem yeteneği güçlüydü. Vatanı Türkiye’yi çok sevdi, politik mücadelesini kesintisiz sürdürdü.

Adaletsizliğe, haksızlığa, sömürüye karşı durdu. Yarattığı Abdülcanbaz karakteri gibi doğrudan, iyiden, haktan, halktan yanaydı. “Günümüzün karikatürcüsü dünyamızı değiştirmek, gerekli olan değişiklikleri yapmak için savaşım vermek zorundadır: Tüm insanların eşitliğinden yana bir değişim için savaşım. Karikatürist ahlaksızlığın, bağnazlığın, bilinçsizliğin, cehaletin, çıkarcılığın, kötülüğün, köşe dönmenin, rantçılığın, ihanetlerin karşısında durmalıdır” der Turhan Selçuk.

AVRUPA KONSEYİ İNSAN HAKLARI BİNASI

Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları binasına Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın hediye ettiği (1996) “Küçük Balıkların Dayanışması” adlı karikatür için yeni bir çalışmayı Les Passagers du Son adlı ekibin gerçekleştirmesine az bir zaman kaldı. Ses yaratıcısı ve sanatsal yönetmen Charlotte Roux ve ekibi (Antoine Auger, Anne Kroptokine) binadaki eserlerden bazılarını seçerek bu yapıtlara ses, müzik, söyleşi ekleyerek ziyaretçilerin beğenisine sunacak. Avusturya, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç, İspanya, Birleşik Krallık, Kanada gibi ülkelerden ünlü sanatçıların yapıtlarının yer aldığı sergide ilk tanıtım için Turhan Selçuk’un Küçük Balıklar’ını seçen ekiple çok güzel bir çalışma gerçekleştirdik. Charlotte Roux, Antoine Auger, Anne Kroptokine’ çok teşekkür ediyorum.

EVRENSEL, ZAMANSIZ KARİKATÜRLER

Turhan Selçuk’un 1940’lardan 2010’lara dek çizdiği karikatürlere baktığımda ne kadar evrensel, zamansız, her dönemi anlatan yapıtlar olduğunu hemen görüyorum. İlerleyelim Baylar (11.03.1959), Emekliye Zam (31.01.1983), Filistin (29.031987), Ağır Ol Gelen Var (25.08.1985), Köşeyi Dönen Adam (9.04.1990), Sansür (14. 04.1990). Sansür (14. 04.1990).

Yusuf Ziya Ortaç, “Turhan Selçuk, günümüzün büyük bir üslupçusudur: Milletlerarası bir çizgi üslupçusu. O, kendisinden önce gelenlerin hiçbirisine benzemez. Ama kendisinden sonra gelenler arasında ona benzeyenleri kolayca gösterebiliriz” demiştir (1962). Aziz Nesin, “Size bayrağımızı zor yetişilir yüksek bir yere asan değerli bir sanatçımızdan söz etmek istiyorum: Turhan Selçuk. Turhan karikatürde büyük bir başarı kazandı ve Türkiye’nin sanat bayrağını yükseklere çekti” dedi (Ocak 1959). Turhan Selçuk karikatürleriyle yaşamayı sürdürüyor, hep yaşayacak.

KAYNAK: Cumhuriyet

 




11 Şubat 2024 Pazar

Füruzan'ı kaybettik

 

Portre: Turhan Selçuk

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Füruzan'ı kaybettik. 1932’de İstanbul’da doğan Füruzan‘ın, tam adı Feruze Çerçi’dir. Karikatürist Turhan Selçuk’la evlendikten (1958) sonra bir süre Füruzan Selçuk imzasını kullandı. Cumhuriyet yazarı Aslı Selçuk'un da annesiydi. Daha çok gözleme dayalı gerçekçi bir anlayışı benimseyen Füruzan, ilk hikâyelerini Seçilmiş Hikâyeler, Türk Dili, Pazar Postası (1956-58); ustalık dönemi ürünlerini Dost, Papirüs, Yeni Dergi (1964-72) dergilerinde yayımladı. İlk hikâye kitabı Parasız Yatılı ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, ilk romanı 47’liler ile de 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazandı. Parasız Yatılı adlı eseri sinemaya uyarlandı.

Kendi romanından uyarlanan Benim Sinemalarım filminin yönetmenliğini Gülsüm Karamustafa'yla birlikte yaptı.

ESERLERİ

Parasız Yatılı (1971)

Kuşatma (1973)

Benim Sinemalarım (1973)

Gül Mevsimidir (1976)

47’liler (1978)

Gecenin Öteki Yüzü (1982)

Berlin’in Nar Çiçeği (1999)

Sevda Dolu Bir Yaz (2003)

31 Ocak 2024 Çarşamba

Canol Kocagöz: Yarım asırlık çizgiler

 

Söyleşi: Mazlum Vazek

Canol Kocagöz, Çizginin Dili-50’inci Yıl Seçkisi, Yazılama Yayınları

-Sayın Kocagöz, çizgiyle buluşmanızın üzerinden 50 yıl geçmiş. Elimizdeki kitap yarım asrın bir panoraması var. Kitapta ayrıca sanatınıza tanıklık eden dostların yazıları da yer alıyor. Öncelikle ne hissediyorsunuz size dair böyle bir çalışma karşısında?

Sevgili Mazlum, benim çizgiyle haşır neşir olmaya başlamam 50 yılın üzerindedir ama seçkiyi Karikatürcüler Derneğine giriş yılım olan 1973 yılını kıstas aldık. Yukarıda ki kıstasları göz önüne alıp 50 yıllık seçkiye karar verip bu ekonomik şartlarda güzel bir albümümü hayata geçiren Yazılama Yayınlarına ve emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ederim. Ayrıca karikatür ile toplumsal mücadeleyi birleştiren çizgi yolculuğuma tanıklık ederek kaleme alan dostlarımın yazıları ile yayınlanan kitabım bana ayrı bir güç ve onur verdi.

-Kitaptaki seçkide Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesi başta olmak üzere tüm toplumsal mücadelelerinin kesitlerini yazılar ve çizgi üzerinden görebiliyoruz. Sizin bu çalışmalarınız bugüne kadar toplumsal mücadelenin belleği sayılabilecek kurumlarda, vakıflarda korundu mu? Durum nedir?

  Bazı kurumlarda, odalarda ve sendikalarda korundu. Hatta bazı çizgiler “Bir Kara Komedya” isimli kitabım KESK Kültür Sanat Sendikası, “Çizgilerle Sınıflar Tarihi” DİSK Birleşik Metal İş Sendikası, “Çizginin Dili” Yazılama Yayınların (Biliyorsunuz Yazılama Yayınları işçi sınıfının partilerinden birinin yayınevi) dan yayınlandı. Ayrıca her kesin bildiği gibi darbeler ve anti demokratik uygulamalarla geçen yıllarda çizdiğim bazı çizgiler insanlar gibi faili meçhule uğrayarak yok oldu.          

-Sizin karikatür serüveninizde Homur dergisinin özel bir yeri var. Özellikle çevre, tarihî alan koruma mücadelesiyle ilgili dosyalarınızı hatırlıyorum. Geriye dönüp baktığınızda çevre mücadelesiyle ilgili bu sanatsal birikim sizin için neyi ifade ediyor         

 Evvela Homur hakkında şunu belirterek sorunuza cevap vermek isterim. Homur Mizah Dergisi diğer mizah dergilerinden farklı olarak başlıca ilkesini işçi sınıfından ve emekçilerden yana olmak olarak belirledi ve 25 yıldır da sürdürüyor. Çevre mücadelesini de sınıf mücadelesinden ayrı düşünemeyeceğiz den Hamur’un ilkeleri içinde sayabiliriz.                   Bir kentsel dönüşümü, depremi, ormanlarımızın yok edilmesini, maden yasasını, tarım da ata tohumu sorununu, tarımda kooperatifleşme çalışmalarını, nükleer santrallara karşı gibi mücadelelerin sınıf mücadelesinden ayrı düşünemediğimiz den dergimizin rotasında çevre mücadelesinin bizler için özel bir yeri ver.   

-Bu arada kitaptaki çizgilerde belirgin bir şekilde antiemperyalist, darbe karşıtı, işçi sınıfı yoldaşı bir tutum görüyoruz. Politik mücadeleyi sözle değil de çizgiyle vermek herhalde başka türlü bir düşünüş ister. Pekiyi, bugüne kadar sizin çizgileriniz içinde bu mücadeleye dair en çok öne çıkanları hangileri? Sanırım kitaba da aldınız…

 Sevgili Mazlum biliyorsun tüm yaşantım emperyalizmle mücadele içinde ve işçi sınıfı ile sanat hareketinin örgütlenmesi ve birleştirilmesi çalışmaları içinde geçti. Yirmi dört saatim sanat, siyaset, politik örgütlenme ve sorunları ile geçince beslenme kaynağımda haliyle bu olacaktı. Başka bir şey düşünülmezdi. Ayrıca çizgiye başladığım günden beri karikatürü işçi sınıfı hareketi ile birleştirmekti. Düşündüğüm bazı şeyleri gerçekleştirdim. Ama daha bir çok adımlar atılması gerekiyor. Bu da hem işçi hareketinde hem de sanat hareketinde bazı anlayışların değişmesi gerekiyor. Ama her türlü engellemelere rağmen ilerici anlayış büyüyerek daima ileriye gidiyor. İçinde bulunduğum işçi sınıfının öncü hareketinin politik görüşü ve çalışmaları bana çok şey öğretti ve çizgilerimin beslenme kaynağı oldu.

Yazılama Yayınlarından yeni çıkan “Çizginin Dili” Kitabım 50 yıllık bir seçki. Çeşitli dönemlerde çizdiğim karikatürlerden oluşuyor. Tabii ki öne çıkan en önemli çizgilerim var. Sayabileceğim öne çıkanlar. Türkiye’de birçok çizer arkadaşımın ilgilenmediği işçi sınıfı partisi ile partisinin örgütlenmesi çalışmalarına yardımcı olmak için ürettiğim karikatürler. Çocuklarımızı ateşe atan, savaşları yaratan, ülkemizin başına bela olan gladyo gibi cinayet şebekelerini kurarak birçok insanın katledilmesine sebep olan NATO askeri paktı. İşverenlerin iştahını kabartan kentsel dönüşüm ile ona bağlı olarak öncelikli olarak deprem, ülkemiz insanlarını diken üstünde yaşatacak Nükleer santrallar, antiemperyalist mücadele için çizdiğim çizgiler ve son olarak Ortadoğu’daki devamlı yok edilmeye çalışılan, yerinden yurdun edilen Filistin halkı için çizdiğim karikatürleri sayabiliriz. Ayrıca bazı dönemlerde yaptığım dergi kapakları ile barış ve 1 Mayıs afişi ile yaşamımda öne çıkan çalışmalardan fotoğraflarda “Çizginin Dili”n de yer aldı.

 

-Çizgileriniz içinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili olana da rastladım. Kadınlar çizgileriniz konusunda neler söyledi? Bir de, kadın mücadelesini kadın sanatçıların anlatması gerekliliği konusunda ne düşünüyorsunuz? Çünkü pek az kadın çizer tanıyorum…

  Kadınların erkeklerden daha ağır yükler taşıdığına inanıyorum ve kadın hareketine desteğim elimden geldiğimce yapmaya çalışıyorum. Bu da çizgilerime yansıyor. Kadınlardan bu konuda çizgilerime olumsuz bir görüş şu ana kadar görmedim. Hatta destek gördüm. Homur Mizah Dergisinde az da olsa başarılı kadın çizerlerimiz var. Işıklar içinde yatsın değerli çizerimiz Asuman Küçükkantarcı (Korona salgınında kaybettiğimiz ), Aslı Alpar, Ayten Köse, Nevin Elitez,  Hülya Erşahin ile Homur’a arada sırada çizen bazı kadın çizerlerimiz var. Ülkemizde küçümsenmeyecek ölçüde  başarılı kadın çizer arkadaşlarımızı görüyoruz. Daha da artacağını ümit ediyorum.

-50 yılı bulan birikiminizle ülkemizde karikatüre dair gelecekte ne görmek istersiniz? Şunu da soruma eklemek isterim: 50 yıldan bugüne sanatınızın geleceği konusunda umduğunuz yer neydi? Şu anki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

  Karikatür sanatını mizahtan ayrı düşünemeyiz. Onun için karikatür ve mizah her gün başka biçim ile kılıklara bürünüyor, bürünecek. Hem öz bakımından hem de artistik olarak şeklinin de biçiminin de değişeceğine inanıyorum. Daha önce ki yıllarda Karikatürcüler Derneği genel kurulunda arkadaşlarıma ileride çizginin nasıl olacağı üzerine hayallerimi anlatırken o yılların teknik imkanları bugünlerde çizerlerin kullandıkları malzemeler yoktu yeni araçlar geldikçe çizgide de yeni yeni teknikler ortaya çıktı. Bilim ve teknoloji de ki gelişmeler mizah anlayışımızı ve çizginin tadını da çeşitlendirdi. Ona bağlı olarak mizahın dili de farklılaştı. Karikatürlerin hologramlarla (bu ismi ve tekniği şimdi biliyoruz) yanımızda oynayabileceğini söylediğim zaman çoğu arkadaşlar garipsediler bazı çizer dostlarımda bana gülmüşlerdi. Ama şimdi hologramla bir çok müzik grubu konser veriyor hatta 2015 yılında İspanya’da kamusal alanda  ilk defa gösteri yasaklarını Hologramlı 1 Mayıs gösterisi ile deldiler ( TRT akademi Cilt 01 sayı 2 Temmuz 2016  Fırat Osmanoğlu Gazi Üniversitesi  İletişim Fakültesi -Ankara makalesi ). Sanat insanları genel olarak dünyada özel olarak ülkemizde sanat ile sanat insanlılarına yapılan baskıları bilim, teknoloji ve sanatla çözeceğine inanıyorum. Soruna daha çok şey ekleyebilir aktarabilirim ama konuyu uzatmadan sorunun başka bölümü olan olan kısmına geçmek istiyorum.                                                                                                             50 yıllık çizgiyle dansıma gelirsek geldiğim yeri belki benim dışımda da değerlendirmek gerekiyor. Ülkemizin geçirdiği anti demokratik uygulamalar ile sansürleri göz önüne almamız daha doğru olacaktır. Askeri ve sivil darbelerle halkımızın üzerine gelen kara bulutlar ile anti demokratik uygulamaları hala yaşıyoruz. Bu durum halkımızın toplumsal ilerlemesini ve demokrasisini baskı altına aldı. Çizer arkadaşlarım ve sanat insanları ile beni de fazlasıyla etkiledi. Çizdiğimiz alanlar daraldı.                            


29 Aralık 2023 Cuma

Bir cemaat, bir cinayet ve bir avukat!

 


28 Aralık 2023/ Birgün

Ülkemizin uzunca bir süredir (fiilen) “Yarı İslam Cumhuriyeti” halini aldığını kimse reddetmiyor. Ekonomik vaziyet için bile dini referanslar veriliyor. Ancak hayatın kendisi başka gerçekleri alabildiğine açıklıkla ortaya koyuyor:

-Paranın dini imanı olmaz!

Türkiye’nin 2000’li yıllarını “vatandaş olarak” yaşayanlar bu gerçeği bütün çıplaklığıyla görüyorlar. Yaygın medya aracılığıyla insanlara “Öbür Dünya”nın nimetlerini pazarlayanların tümü bu dünya nimetlerinin hepsini ceplerine indiriyorlar!

Bir buçuk iki yıl önce 10 bin lira maaş üst düzey yönetici geliri sayılıyordu, şimdi asgari ücretin altında kaldı. Ülkeyi yönetenlere bu durum hatırlatılınca son derece “yaratıcı” bir yanıt veriyorlar:

-Bayrak inmez ezan susmaz!..

Ülkenin içinde “ezanı susturalım” diyen kimse yok. Dışardan da “Türkiye’de ezan susturma operasyonu” tasarlayan pek kimse bulunmuyor.

Ama iktidar ve medyası tam gaz bu “manevi kulvarda” paten yapıyor. Hepsinin de keyfi yerinde maşallah!..  Geçim sıkıntıları yok. Sadece seçim sıkıntıları var!

Yazının başında “Yarı İslam Cumhuriyeti” haline geldiğimizden söz ettik. Buna uygun bir altyapı olduğundan da kuşku duyulmuyor. Geçenlerde Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş sosyal medya hesabından şu bilgiyi verdi:

-25 yıldır Ankara’da halk sağlığı için hiçbir şey yapılmadı. Şimdi 13 ilçede 220 kilometrelik aspestli (kansorejen) içme suyu boruları yenileniyor.

Ankaralı bir dindar kardeşimiz Mansur Yavaş’a son derece “içten” tepki gösterdi:

-Abdesli boruları niye söküyorsunuz din düşmanları?!!

Şimdi bu canlıya aspestin ne olduğunu anlatmak için önce kimya dersi vereceksiniz. Sonra aspestin, abdes ile bir alakası bulunmadığını izah edeceksiniz. En sonunda da “borular abdes alıp namaz kılmaz” diyeceksiniz ki, bu çok zor bir eğitim sürecine tekabül ediyor. Zahmetli bir iş!

Ne uğraşacaksın? Daha kolay anlayabileceği dilden hızlı bir mesajla kendinize bağlayabilirsiniz:

-Bayrak inmez, ezan susmaz!

İnsanları bu mertebede tutabilmek için dini temelli her şey örgütlerine ihtiyaç var. İçinde din olacak, hiyerarşi olacak, güç merkezi olacak, ekonomik olanakları sınırsız olacak ve bolca para olacak!  

Tıpkı “Mahyacı Cemaati” gibi! Okulları var, vakfı var, hafta sonu çiftlikleri var. Lüks otomobilleri var. Devlet içinde yapılanmaları var. Belediye başkanları var. Hakimleri savcıları var. Efendileri için kendilerini feda edecek “kurbanlık” müritleri var. Elbette tacizler, tecavüzler ile utançlar ve utanmazlıkların harmanlandığı son derece gizlenmiş hayatları var.


Mahyacılar Cemaatinin adını sanını hiç duymamış olanlar için söyleyeyim: Bu cemaatin yaratıcısı Atay Sözer!

Cide Belediyesi Rıfat Ilgaz Roman Ödülü’nü alan “Dünyanın En Kötü Avukatı” adlı eserin yazarı.

Kitaptan tadımlık bir bölümü de buraya alalım da ülkemizdeki  cemaat vaziyetinin en önemli özelliğinin edebiyata nasıl yansıdığını görelim:

“İçeri girdiğimde Hoca Hazretleri tek başınaydı, bu defa üzerine sarı uzun bir entari giymişti. Beni görünce gülümsedi. Gel bakalım Zehra kız dedi. Elini uzattı. Gidip elini öptüm başıma koydum. Alnımdan sonra bu defa dudağımdan öptü. Çok utandım. Yine kucağına oturttu. Seni buraya neden çağırıyorum biliyor musun; dedi. Ben hayır dedim… Sende bir ışık gördük. Senin beyin kıvrımların geniş… Allah’ın sevgili kulusun,  çok az kişinin bildiği sırlara vakıf olma vaktin geldi, hazır mısın, dedi. Çok korkuyordum. Hiçbir şey anlamadım. Burada olanları hiç kimseye anlatmayacaksın tamam mı dedi. Yemin et annenin üzerine dedi. Ettim. Sonra sürahideki kırmızı şeyi bir bardağa döktü. Okunmuş şerbetmiş içmem lazımmış. Ben de içtim. Birden uyku bastırdı, gözlerim ağırlaştı, uyumuşum.”

Roman Zehra’nın intihar haberleriyle başlıyor, sonra hamile olduğu ortaya çıkıyor. Sonra da avukat Aykut Dere devreye giriyor. Örnek(!) cemaatin bütün mahareti ortalığa saçılıyor. Belki bu romanın bir de filmi yapılır:


18 Aralık 2023 Pazartesi

HOMUR 25 YAŞINDA

 


ÇEYREK ASIRA ULAŞTIK

BUNU SAĞLAYAN TÜM DOSTLARA SELAM OLSUN

NİCE 25 YILLARA


30 Kasım 2023 Perşembe

TTB yönetimi görevden alındı





TTB Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasını kınıyoruz

 

25 Kasım 2023 Cumartesi

Marko Paşa'nın 77. Yılı

 






Atilla Atala

Halktan ve emekten yana haftalık bir siyasi mizah gazetesi olan Markopaşa, bundan 77 yıl önce 25 Kasım 1946 tarihinde Türkiye cumhuriyet tarihinin en muhalif, en etkili ve çok tirajlı bir yayın organı olarak basın tarihimizdeki yerini aldı. Yüksek tirajına rağmen, Markopaşa mizah gazetesinin ve devamı gazetelerin çıkan sayılarının tamamı elimizde değil. Ancak bulabildiğimiz sayılarından ve ağır baskılara maruz kalmalarına rağmen gazeteyi ölümü bile göze alarak çıkaran mizah ustalarımız Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mustafa (Mim) Uykusuz’un yakınlarından alınan bilgilerin ışığında, Markopaşa mizah gazetesinin tarihine zor ve eksik de olsa ulaşabiliyoruz.



Cem Kenan Öngü'yü Anıyoruz

 

Semih Poroy

YİTRİŞİMİZİN 20.YILINDA KARİKATÜRİST ARKADAŞIMIZ

CEM KENAN ÖNGÜ'YÜ SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ