Haydarpaşa dayanışmasını anlatan birçok yazarın katkısıyla
YAŞAYAN HAYDARPAŞA adıyla kitaplaştı. Homur’un dayanışma süreci içindeki yerini
anlatan Atay Sözer’in “Homur
Haydarpaşa’da” yazısı da kitapta yer almakta.
HOMUR HAYDARPAŞA’DA
Homur Mizah Dergisi 1999
yılından bu yanı faaliyette bulunan bir dergi.
En büyük özelliği bir
sahibinin olmaması, parayla satılmaması.
Epey geniş yazar çizer
kadrosuna sahip, çoğu profesyonel olan arkadaşlarımız sırf hareketin bir
parçası olmak adına karşılık beklemeden eserlerini yollarlar.
Emeği savunan, fıstıki
yeşil renkli bu dergi kâr amacı gütmemektedir. Bu yüzden pek çok yerli ve
yabancı çizerin eserleri burada yer aldı.
İlk 44 sayısı Evrensel
Gazetesi’nin hafta sonu eki olarak yayınlandı, daha sonra her sayısı farklı
demokratik kitle örgütleri tarafından çıkartıldı. 2020 itibarıyla 87.sayısına
ulaştı.
Bayilerde bulunmayan
HOMUR dergiyi çıkartan demokratik kitle örgütü tarafından elden
dağıtılmaktadır; bu konudaki sloganı, “Siz Homur’u bulamazsınız ama Homur gelir
sizi bulur…”
Tabii Homur’un tüm
sayılarına “homur.blogspot.com” adresinden ulaşmak olası.
Sendikalar, meslek
örgütleri, odalar adına şimdiye kadar 87
sayı çıkmış.
Ayrıca Homur Mizah Grubu
olarak Birleşik Metal Sendikasıyla iki ayda bir HOMURCUK ve çocuklara yönelik
KIRMIZI METAL KARINCA dergileri yayınına devam etmektedir.
Homur Mizah Grubu ayrıca
çeşitli etkinliklere ve sergilere de katkı sunmaktadır.
Haydarpaşa Garı’nın gar
özelliğini yitirme tehlikesi karşısında pek çok demokratik kitle örgütü aylarca
süren “Haydarpaşa gardır gar kalacak” gösterileri arasında Homur da yerini
aldı.
Haydarpaşa Garı
çocukluğumdan beri beni etkileyen, türlü duygulara sürükleyen bir mekan
olmuştu.
Görkem, tarih, hüzün, sevinç,
umut, ayrılık, kavuşma, mutluluk ve daha pek çoğu.
Bu kadar çok, bu kadar
tezat aynı anda olabilir miydi?
Söz konusu Haydarpaşa
Garı olunca oluyordu işte.
Ustam Halit Refiğ’in
Gurbet Kuşları filmi bu garda başlar.
Anadolu’dan köşeyi dönme
umuduyla gelen bir aileyi görürüz;
Tanju Gürsu, Cüneyt
Arkın, Mümtaz Ener, Pervin Par, Özden Çelik, Muadelet Tibet ve trendeki kaçak
yolcu Haybeci rolündeki Hüseyin Baradan.
Finalde ailenin umudu
hüsrana dönüşür, haybeci köşeyi dönüp İstanbul’a kral olma yolunda ilerlerken
aile gene geldikleri trenle geri dönerler.
O filmin adı her
geçtiğinde Haydarpaşa’nın görüntüsü gelir gözümün önüne.
Ve tabii Nazım’ın
unutulmaz şiirindeki Galip Usta’nın tüm hayatının gözünün önünden geçtiği o
merdivenler.
Haydarpaşa
garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk
ve telaş.
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
«Kaat helva yesem her gün» diye düşündü
5 yaşında.
«Mektebe gitsem» diye düşündü
10 yaşında.
«Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksam» diye düşündü
11
yaşında.
«Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa»
diye düşündü
15 yaşında.
«Babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına»
diye düşündü
16 yaşında.
«Gündeliğim artar mı?» diye düşündü
20 yaşında….
İşte garın yok olacak
olması bütün bu duygulara bir de öfkeyi ekledi şimdi.
Bu yüzden Homur Mizah
Grubu gar için bir şeyler yapmak zorunda hissetti kendini.
Öncelikle gar önünde bir
sergi açılması kararlaştırıldı sonra da Haydarpaşa Garı için özel bir Homur
sayısı düşünüldü; 84. sayımız olacak bu dergiyi çıkartan TMMOB Mimarlar Odası olacaktı.
Hemen hazırlıklara
başlandı, yazarlardan çizerlerden katkı istendi ve kısa sürede işler gelmeye
başladı.
Manşet ve başyazı
önemliydi, o sayının içeriği hakkında bilgi verecekti, sıradan bir manşet
olmamalıydı, çarpıcı, şaşırtıcı, ilgi çekici bir manşet olmak zorundaydı.
Bunun için de süreci iyi
bilmek gerekiyordu.
Haydarpaşa hareketi
içindeki Tugay Kartal dostumuzla yaptığımız bilgilendirme toplantılarında epey
bir malzeme edindik.
Sürecin içinde olanlar
gerçekten şaşkınlık verici, saçma sapan, sakil, rezil ögeler taşıyordu.
Bu sakilliği vurgulayacak
bir manşet gerekiyordu.
Çocukların yaptığı çok
kötü bir espri vardır ta öteden beri.
Çocuk arkadaşına sorar;
“Tren desene.”
Arkadaşı yanıtlar,
“Tren.”
Öteki de gülerek sözde
esprisini patlatır “Öpsün seni Zeki Müren!”
Bu esprideki sakillik
aslında tam da sürecin sakilliğiyle örtüşüyordu.
Manşeti bulmuştuk;
“Gelmezse eğer o tren/
Öpsün sizi Zeki Müren.”
Hem o söze gönderme
yapıyor hem de süreci bu hale getirenlere laf çakıyorduk.
Başlığı ilk görenler
sakilliği fark edip hemen eleştiriyordu,
“Bu bize yakışmadı yahu,
çok seviyesiz oldu.” diyorlardı.
Oysa çok iyi yakışıyordu,
tam yerine oturmuştu.
Yazıyı okumadan başlığa
göre eleştiri yapanların çokluğunu bildiğimizden hemen ilk paragrafta bu durumu
açıkladık.
“Başlık son derece
kötü, seviyesiz, zekâ yoksunu bir espri içeriyor; ilkokul çocukları bile artık
bu tür esprileri çoktan terk etti. Ama
Haydarpaşa Garı konusunda bugüne kadar olan gelişmelere baktığımızda
yaşananların seviyesizliğine son derece uygun düşüyor.”
Bu açıklamadan sonra
buradaki muzipçe gönderme anlaşılıyor ve “Gelmezse eğer o tren, öpsün sizi Zeki
Müren.” ifadesi hareketin sloganlarından biri oluyordu.
Atay Sözer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder