2 Nisan 2022 Cumartesi

Yaşayan Haydarpaşa Kitabı




Haydarpaşa dayanışmasını anlatan birçok yazarın katkısıyla YAŞAYAN HAYDARPAŞA adıyla kitaplaştı. Homur’un dayanışma süreci içindeki yerini  anlatan Atay Sözer’in “Homur Haydarpaşa’da” yazısı da kitapta yer almakta.





HOMUR HAYDARPAŞA’DA

 

Homur Mizah Dergisi 1999 yılından bu yanı faaliyette bulunan bir dergi.

En büyük özelliği bir sahibinin olmaması, parayla satılmaması.

Epey geniş yazar çizer kadrosuna sahip, çoğu profesyonel olan arkadaşlarımız sırf hareketin bir parçası olmak adına karşılık beklemeden eserlerini yollarlar.

Emeği savunan, fıstıki yeşil renkli bu dergi kâr amacı gütmemektedir. Bu yüzden pek çok yerli ve yabancı çizerin eserleri burada yer aldı.

İlk 44 sayısı Evrensel Gazetesi’nin hafta sonu eki olarak yayınlandı, daha sonra her sayısı farklı demokratik kitle örgütleri tarafından çıkartıldı. 2020 itibarıyla 87.sayısına ulaştı.

Bayilerde bulunmayan HOMUR dergiyi çıkartan demokratik kitle örgütü tarafından elden dağıtılmaktadır; bu konudaki sloganı, “Siz Homur’u bulamazsınız ama Homur gelir sizi bulur…”

Tabii Homur’un tüm sayılarına “homur.blogspot.com” adresinden ulaşmak olası.

Sendikalar, meslek örgütleri, odalar  adına şimdiye kadar 87 sayı çıkmış.

Ayrıca Homur Mizah Grubu olarak Birleşik Metal Sendikasıyla iki ayda bir HOMURCUK ve çocuklara yönelik KIRMIZI METAL KARINCA dergileri yayınına devam etmektedir.

 

Homur Mizah Grubu ayrıca çeşitli etkinliklere ve sergilere de katkı sunmaktadır.

Haydarpaşa Garı’nın gar özelliğini yitirme tehlikesi karşısında pek çok demokratik kitle örgütü aylarca süren “Haydarpaşa gardır gar kalacak” gösterileri arasında Homur da yerini aldı.

Haydarpaşa Garı çocukluğumdan beri beni etkileyen, türlü duygulara sürükleyen bir mekan olmuştu.

Görkem, tarih, hüzün, sevinç, umut, ayrılık, kavuşma, mutluluk ve daha pek çoğu.

Bu kadar çok, bu kadar tezat aynı anda olabilir miydi?

Söz konusu Haydarpaşa Garı olunca oluyordu işte.

Ustam Halit Refiğ’in Gurbet Kuşları filmi bu garda başlar.

Anadolu’dan köşeyi dönme umuduyla gelen bir aileyi görürüz;

Tanju Gürsu, Cüneyt Arkın, Mümtaz Ener, Pervin Par, Özden Çelik, Muadelet Tibet ve trendeki kaçak yolcu Haybeci rolündeki Hüseyin Baradan.

Finalde ailenin umudu hüsrana dönüşür, haybeci köşeyi dönüp İstanbul’a kral olma yolunda ilerlerken aile gene geldikleri trenle geri dönerler.

O filmin adı her geçtiğinde Haydarpaşa’nın görüntüsü gelir gözümün önüne.

 

Ve tabii Nazım’ın unutulmaz şiirindeki Galip Usta’nın tüm hayatının gözünün önünden geçtiği o merdivenler.

Haydarpaşa garında
1941 baharında
        saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
                                            yorgunluk
                                                        ve telaş.
Bir adam
        merdivenlerde duruyor
                  bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
                  -Galip Usta-
                            tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
«Kaat helva yesem her gün» diye düşündü
                                              5 yaşında.
«Mektebe gitsem» diye düşündü
                          10 yaşında.
«Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksam» diye düşündü
                                                                  11 yaşında.
«Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa»
diye düşündü
                          15 yaşında.
«Babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına»
                                              diye düşündü
                                              16 yaşında.
«Gündeliğim artar mı?» diye düşündü
                          20 yaşında….

 

İşte garın yok olacak olması bütün bu duygulara bir de öfkeyi ekledi şimdi.

Bu yüzden Homur Mizah Grubu gar için bir şeyler yapmak zorunda hissetti kendini.

Öncelikle gar önünde bir sergi açılması kararlaştırıldı sonra da Haydarpaşa Garı için özel bir Homur sayısı düşünüldü; 84. sayımız olacak bu dergiyi çıkartan TMMOB Mimarlar Odası olacaktı.

Hemen hazırlıklara başlandı, yazarlardan çizerlerden katkı istendi ve kısa sürede işler gelmeye başladı.

 

Manşet ve başyazı önemliydi, o sayının içeriği hakkında bilgi verecekti, sıradan bir manşet olmamalıydı, çarpıcı, şaşırtıcı, ilgi çekici bir manşet olmak zorundaydı.

Bunun için de süreci iyi bilmek gerekiyordu.

Haydarpaşa hareketi içindeki Tugay Kartal dostumuzla yaptığımız bilgilendirme toplantılarında epey bir malzeme edindik.

Sürecin içinde olanlar gerçekten şaşkınlık verici, saçma sapan, sakil, rezil ögeler taşıyordu.

Bu sakilliği vurgulayacak bir manşet gerekiyordu.

Çocukların yaptığı çok kötü bir espri vardır ta öteden beri.

Çocuk arkadaşına sorar; “Tren desene.”

Arkadaşı yanıtlar, “Tren.”

Öteki de gülerek sözde esprisini patlatır “Öpsün seni Zeki Müren!”

Bu esprideki sakillik aslında tam da sürecin sakilliğiyle örtüşüyordu.

Manşeti bulmuştuk;

“Gelmezse eğer o tren/ Öpsün sizi Zeki Müren.”

Hem o söze gönderme yapıyor hem de süreci bu hale getirenlere laf çakıyorduk.

Başlığı ilk görenler sakilliği fark edip hemen eleştiriyordu,

“Bu bize yakışmadı yahu, çok seviyesiz oldu.” diyorlardı.

Oysa çok iyi yakışıyordu, tam yerine oturmuştu.

Yazıyı okumadan başlığa göre eleştiri yapanların çokluğunu bildiğimizden hemen ilk paragrafta bu durumu açıkladık.

Başlık son derece kötü, seviyesiz, zekâ yoksunu bir espri içeriyor; ilkokul çocukları bile artık bu tür esprileri çoktan terk etti.  Ama Haydarpaşa Garı konusunda bugüne kadar olan gelişmelere baktığımızda yaşananların seviyesizliğine son derece uygun düşüyor.

 

Bu açıklamadan sonra buradaki muzipçe gönderme anlaşılıyor ve “Gelmezse eğer o tren, öpsün sizi Zeki Müren.” ifadesi hareketin sloganlarından biri oluyordu.

Atay Sözer

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder