21 Eylül 2007 Cuma

ÖZELLEŞTİRME ÇOCUKLARI

Büyük devletlerin küçük devletleri işgal etmesinin çeşitli yöntemleri vardır, biri malumunuz, topla, tüfekle. İkincisi buna gerek kalmadan elini kolunu sallayarak. İşte bunun adına “özelleştirme” denir. İMF gibi Dünya Bankası gibi kuruluşlardan iki bürokrat ellerinde bond çantalarıyla gelip bu işgali gerçekleştirirler. Bunu yabana atılacak bir şey değildir, özelleştirme dediğimiz şey aslında bir sanattır. Önce adamı borçlandırırsın, borcunu ödemesine de izin vermezsin, tam öderken bir borç daha verirsin. Tıpkı genelev işletmecisi hür teşebbüs sahibi mümtaz şahsiyetlerin yaptığı gibi. Onlar da sermayelerini hep borçlu tutup istediklerini yaptırırlar. Yöntem aynı yöntemdir; her ülkede bu işi yapmakla görevli simsarlar tayin edilir, onlar da yaparlar. Dünyanın yetiştirdiği pek çok değerli özelleştirmeci vardır. Şimdi gelin özelleştirme konusuna emek vermiş bu özelleştirme çocuklarını tanıyalım.

MAKYAVEL :
“Amaca ulaşmak için her yol mubahtır; ne lokum yerseniz yiyin yeter ki amaca ulaşın”, diyerek sermayeye yol gösterip, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren çocuk... Özelleştirmeciler ondan cesaret bulmuşlardır.

ADAM SMİTH:
Adamın biri işte... “Laissez faire, Laissez passer” yani “Bırakınız ne halt ederlerse etsinler, bırakınız ne cehenneme giderlerse gitsinler,bırakınız istiyorlarsa da öpsünler. ” diye bir herze yumurtlamış ve tüm özelleştirmecilere yol göstermiştir. Yatacak yeri olmayan bir çocuktur bu adam...



FRİEDMAN:
Makyavel ve Adam Simith’den feyz alan, Galille’nin “Dünya yuvarlaktır” sözünü yanlış yorumlayarak “Küreselleşmeyi” keşfeden çocuk. Bulduğu doktrinleriyle ABD’nin gözbebeği olmuş ve ilk icraatlarından birini Şili’de yapmıştır. Pinoche adlı bir başka özelleştirme çocuğuna darbe yaptırıp özelleştirme karşıtı Allende’yi devirip, ne var ne yok özelleştirmiştir. Bu başarısından sonra bu yöntemi pek çok yerde uygulatmıştır. Nerede bir darbe varsa bilin ki bu çocuğun parmağı vardır. En büyük özelleştirme çocuklarından biridir.


JOHN MAYNARD KEYNES
Ona ekonomiyi kurtaran adam diyorlar... Masal dinlemeye bayılırdı... Bernard de Mandeville’in ünlü Arı Masalı’nı dinledi hayatı değişti. Efendim bu masal özetle şöyleydi. Bir arı kovanında bolluk ve refah varmış, arıların bir eli yağda bir eli baldaymış. Lakin bolluk arttıkça ahlaksızlık, rezillik de artmaya başlamış. Arılar yaratıcıdan, ahlaklı olmayı dilemişler ve hepsi bir anda ahlaklı olmuşlar. O andan itibaren de kovanda kıtlık başlamış, arılar bellerini doğrultamaz olmuşlar...Yani bu kıssanın hissesi şu oluyormuş. İnsanın, hırsı, ihtirası, açgözlülüğü, daha çok kazanma arzusu toplumları ileri götürür, kısaca “Genel zenginliği yapan kişisel kötülüklerdir”. İşte bu sözler Keynes için bir düstur oluşturdu. Öyle ya “Herkes en basit yiyeceğe, en ucuz elbiseye ve en mütevazı konuta razı olsaydı, hiç şüphe yok ki bu türlü yiyecek, giyecek ve konutlardan başka türlüsü mevcut olmayacaktı”. Mandeville’nin aşağıdaki şiirini kesip hep cüzdanında taşıdı. Liberalizmin temelini atarken de çıkartıp çıkartıp okudu...

Hiçbir senyör övünmüyor
Alacaklıları hesabına yaşamakla.
Uşak giysileri eskicilerde yığılıyor.
Saltanat paraları yok pahasına elden çıkarılıyor,
Muhteşem koşum hayvanları satılıyor,
Ve villalar borçlara kapatılıyor;
bir suç gibi masraftan kaçılıyor;
Pekiyi sonuç ne oluyor?
“Şimdi ünlü bir kovanı seyredin.
Ticaretle erdemin nasıl bağdaştığını.
Onun lüksünden hiçbir iz kalmadı;
Büsbütün başka bir görünüş kazandı

Toprak ve ev fiyatları al aşağı,
Neş’e dolu sarayların duvarları,

İnşaatta duruş umumi,
Sanatkarlar artık iş bulamıyor;
Ressamlık kimseyi resmedemiyor;
Heykelci ve gravürcü adı hiç anılmıyor

Bu özelleştirme çocuğu, ötekilerin ağababalarından biridir, işin kuramını getirmiştir...


TURGUT ÖZAL
Yeni dünya düzeni, globalleşme gibi herzeleri gündemimize sokmakla görevlendirilmiş zat... Aslında onun hakkında ne söylesek azdır... İlahlar tarafından ülkenin geleceği de çizilirken onun nerelere geleceği, neler edeceği bir bir belirlendi... Boğaz Köprüsünü satacağım diye ortaya çıkıp, Türkiye’deki özelleştirmenin ateşini yaktı. O zaman “Köprüyü sattırmam da sattırmam” diyenler çıktıysa da anlara “Anasını bile satarım” diyerek neyi bulsa özelleştirmeye başlamıştır...



UNAKITAN
Türkiye’nin yetiştirdiği en hızlı çocuklardan biridir... Açık sözlüdür, lafını esirgemez. Zamanında naylondan fatura imal ettiği söylense de bunları duymaz, bile. Çok hoş görülüdür... Hazırcevaptır, mesela muhterem mahdumu, gümrük vergisinin artırılmasından kısa bir süre önce 4 bin ton çerezlik mısır ithal etti... “Bu ne iş sayın bakan” diyenlere de “Yahu bizim oğlan onları kendi tavukları için getirdi, çok aç gözlü bu bizim oğlanın tavukları” diye yanıt vererek Nasreddin Hoca’yı bile solladı. Nasreddin Hoca dedik de aklımıza geldi. Bu muhterem “Parayı veren düdüğü çalar” ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır. Kimseye ayrıcalık tanımaz, “önce gelen malı götürür”, der. “Kim olduğun önemli değil, ister yerli ol , ister yabancı , İster kâfir ol , ister putperest ol, ister Mecusi ,İstersen yüz kere bozmuş ol tövbeni ... İster hırlı ol, ister hırsız, ister uğursuz, gel gene gel, batan geminin malları burada”, diyerek Hoca Nasrettin’den sonra Mevlana’ya da fark atan bir muhteremdir.

ANNE KRUGER
IMF birinci Başkan Yardımcısı olan bu hanım, iyi bir özelleştirme çocuğudur. Özellikle bizimkilerin aldığı asgari ücrete kafayı takmıştır. Bu kadar azami bir asgari ücret verdikleri için koskoca seçilmiş insanlarımızı bir güzel fırçalamıştır... Sonra da neleri nasıl, ne fiyata satmamızı belirlenen bir icra memuru gibi görevini başarıyla ifa etmiştir. Tabii bu arada vatanın özkaynaklarının iğfal edilmesi onu hiç ilgilendirmemiştir, çünkü bu vatanın çocuğu değildir, haklıdır da bu bakımdan... Yani bu vatanın çocukları varken ona mı düşer bu iğfalin tasası ! Önemli olan boşalmasın İMF’nin kasası....


BUSH
Bütün ABD başkanları doğal bir özelleştirme çocuğudur. Bütün ABD başkanları daha koltuğa oturdukları andan itibaren başkanlık mührü ile birlikte bu unvanı da alırlar. Yani başkan olması dolayısıyla G.W Bush da kendinden öncekiler gibi bir özelleştirme çocuğudur... Şu anki başkan o olması nedeniyle, kendinden öncekiler ve gelecek olanları temsilen onu listemize aldık.







ROTHSCHİLD
ABD’nin sahiplerinden, yedi göbekten bir özelleştirme çocuğu. Doları bile bu ailenin özel bankası basıyor, her şeyi yapıyor. Her taşın altından bunlar çıkıyor. Hicaz’ın Osmanlı’dan kopuşu sırasında faaliyet gösteren casus Arabistanlı Lawrence’yi gönderen zevat arasında. Dünyada boraks üretiminin %70’i ona ait. Ama dünya boraks madeninin %70’inin Türkiye’de bulunmasına çok bozuluyor. Bunları özelleştirsek de mi alsak özelleştirmesek de mi alsak kararsızlığı içinde olduğundan bu kadar oyalanıyor. “Özelleşip, güzelleşelim” ilkesine sıkı sıkıya bağılı.



ROCKEFELLER
Rothschild’in bir başka türü... Yani biri Ediyse öteki Büdü... Deyim haline gelmiş bir özelleştirme çocuğudur. Birinin zenginliği abartılı söylemek istendiğinde “Rockfeller kadar zengin”, denir. Veya karılarına para yetiştiremeyen erkekler sonunda patlayıp “Kadın kadın sen beni Rockfeller sandın galiba” derler... Yani faydalı bir insandır, yoksa kocalar, eşlerine başka ne söyleyeceklerdi ?



CECİL RHODES
Ya bu öyle bir çocuk ki anlatamam... Bir kere Güney Afrika’ya el koymuş bir kişidir. Irkçılığın en baba isimlerinden biridir. Kabileleri birbirine düşürüp savaştırmış kendi de parsayı toplamıştır. Afrika’nın meşhur elmas ocakları bu zata aittir. Rodezya’nın adı bile bu çocuğun adından gelir. Yani herifçioğlu adını ülkeye vermiş, egoya bak be! Yahu daha ne olsun? Önce saydığımız benzerleriyle birlikte dünyayı yönetenlerden birkaç kişiden biridir. Sonra “Rhodes Bursu” adıyla birçok çocuğa burs vermiştir. Tabii bu çocukların da birer özelleştirme çocuğu olması için gerekli eğitim sağlanmıştır. Daha küçücükken çocuğun hangi ülkenin idaresinde, hangi göreve geleceği belirlenmiştir. Eski ABD başkanlarından Clinton da bu bursu alan çocuklardan biridir... Anlayın işte daha fazla konuşturmayın adamı.

GEORGE SOROS
Vallahi bu çocuk hakkında ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz, fena halde kafa karıştıran “problem çocuk” modeli... Dünyanın en meşhur spekülatörlerinden biri olan bu çocuk Macaristan’da doğdu, ülkesi Nazi işgali altındayken karaborsacılık yaparak hayata atıldı. Musevi’ydi ama sahte bir kimlik uydurup Tarım Bakanlığı’nda göreve işe başladı. Görevi de toplama kampına sürülecek Musevilerin el konulacak mallarını belirlemekti. Derken savaş bitti, Naziler yenildi, Macaristan’ı da Sovyetler işgal etti ve Nazi işbirlikçileri asılmaya başlandı. Soros usta bir manevrayla KGB ile işbirliğine girip ipten kurtuldu. Soros daha sonra kimsenin gönlü kalmasın diye CİA ve MOSSAD ile de işbirliğine girme başarısını göstermiştir.
En büyük hobilerinden biri de darbe finansörlüğü yapmasıdır. Gürcistan, Ukranya, Kırgızistan’daki darbeler onun eseridir.
"Finansman gurusu". "Global hayırsever". "Tuttuğu altın olan Midas". "Açık toplum filozofu". "Bilgisayar çağının Robin Hood'u","Tayland halkının kanını emen Drakula". "Malezya ekonomisinin mezar kazıcısı". "Çin'in timsahı". gibi lakapları vardır.
Türkiye’ye de gelmiş idarecilerle teşrikimesai yapmıştır. Türkiye’nin ihraç etmesi gereken şey ordusudur diye herze yumurtlayan odur. AKP, İslami bir ülkenin en demokratik partisi, diye başbakanımıza övgüler düzen de odur.
Bush aleyhtarı olduğuna bakmayın, sadece seçimlerde rakibini desteklemiştir. Ama yarın ne olacağı belli olmaz, çünkü kimse onun gibi anında taraf değiştirme ustası değildir.
Açık Toplum Enstitüsü (open society institute) kurucusudur, bu kuruluş sivil toplum örgütlerini destekler gibi yapmaktadır ama aslında ne yaptığı biraz muğlaktır. Yani demokrasiyi geliştirmek amacında olan bu kurumun parmağını attığı yerlerde yan tesir olarak nedense hep darbeler görülmektedir. Bu zatın ne olduğunu anlayanlar da vardır tabii, mesela Gürcistan’a gittiğinde üzerine yumurtayla mayonez atmışlardı.
Ülkemizdeki özelleştirmelerle yakından ilgilenen bu çocuğa aman dikkat diyoruz, çok hiperaktiftir, bir şeyleri kırıp dökebilir...




MATİLD MANUKYAN
Onu diğerlerinden ayıran fark onun düzenli olarak vergisini vermiş olması ve hep vergi rekortmenleri arısında yer almasıdır.




Atay SÖZER

YİĞİT DENİZ

MISTIK'LA HAYALİ BİR SÖYLEŞİ
Sevgili okuyucular sizin için dağları deldim , okyanusları aştım ama bir türlü bu ay bir konu bulamadım. Bunun üzerine hiçbir habercinin yapamayacağı bir şekilde cennete gittim. Şimdi senin cennette ne işin var , seni hangi akıllı oraya soktu , yanlış yere gitmişsin falan dediğinizi biliyorum . Ama hadi bu ayda bir o tarafları dolaşayım dedim. Az bişey gittim bir de baktım bi adam etrafına çocukları toplamış bi şeyler çizmekte . Kalbimin kapıları her çizere açık olduğundan şuna bi bakayım dedim ki bir de ne göreyim ? Mustafa Eremektar , namı diğer Mıstık !
-Naber Mıstık Amca , bakıyorum seni de buraya sokmuşlar dedim.
-Yahu Yiğit sen buralara pek uğramazdın ne işin var ? Yoksa öldün mü ? Başın sağ olsun dedi.
-Yok be Mıstık Amca , bizim dergi için yazı bulamadım. Şansımı burda arıyorum.
- Oğlum senin konun nedir?
- Bir çizerle röportaj . Niye sordun ?
- Yahu Yiğit beni adamdan saymıyor musun ? Gel benle yap istersen.
- Doğru yahu . Hadi başlayalım Mıstık Amca .
- Pekala sor bakalım.
- Sanat hayatın hangi olayla başladı Mıstık Amca.

- Baştan söyliyim bana amca değil abi diye hitap et. Yaşlı olsam da sizden sayılırım.
Aslında hayat denilebilecek bir hayatım var mıydı bilemiyorum . Şu şansa bakın ki doğum günümde ölmeyi bile becerdim. 28 Mart 1930 - 2000.
- Korkma sevenlerinin kalbinde o çizgiden sonrası yok (1930-...)
Neyse 1947 yılında idik. O zamanlar Doğan Kardeş yeni çıkıyor. Bizim çocuklar tutturdular şu dergiye katıl diye. Ben başta bu eşek heriflerin sözlerini kafama takmadım. Ama şu anda düşünüyorum da belki onların ısrarları olmasaydı ben bir çizer olmayabilirdim. Gittim Doğan Kardeş’in binasına. Tam kapıyı açıcam kolum sanki aniden felç oldu. Kendimde kapıyı açacak gücü bulamıyorum. Sanki bir güç bu zamana kadar beni ayakta tuttu da binaya gelince gideceği tuttu. İki adım geri gidiyorum , tam ‘Ya Allah’ diye giricem diyorum , kapı gözümde birden büyüyor. İçimde bir reddedilme korkusu. İçeri nasıl girdiğimi ben de bilmiyorum. İçeri girince ilerde en iyi dostlarım olacak olan Şükrü Enis Regü ve Vedat Nedim Tör ile karşılaştım. İçimde bu sefer daha büyük bir korku oluştu. Eğer reddedilirsem bir dahaki sefer (ki olur muydu bilmiyorum) için yeterli gücü nerden bulacaktım? Ama bu çok önemli sınavımı başarıyla geçmiştim.
İlk profesyonelliğim ise Cemal Nadir hocanın ölümü üzerine 15 Mart 1947’de çizdiğim portresidir. O da buralarda bir yerde olacak, dur bi çağırayım.
- Yok Mıstık Amca pardon abi gerekmez. Ben sonra- uğrarım. Eeee, sonra ne oldu ?
- Daha sonra Nebioğlu yayınevinde çalıştım. Akbaba , Hafta gibi dergilerde çalıştım.
50’lilerde Mengü Ertel ve Berk Çalıkman’la beraber San Organizasyon’u kurduk. 1962’de çizgi filme atıldım ve bu 80’lere kadar sürdü. Sonra Bizim Gazete’de çizmeye başladım. Daha sonra Allah Rahmet eğledi ve işte buradayım.
- Gerçekten flim gibi hayatın var abi. Kalmak isterdim ama biraz işim var. Duyduğum kadarıyla Rıfat Ilgaz da buradaymış. Bi uğrasam iyi olur.
- Selamımı söyle. Uzun zamandır görüşmüyoruz. Gelmezse öbür dünyada ona hakkımı helal etmem.
- Öbür dünya?
- Alışkanlık işte. Neyse güle güle!
Evet arkadaşlar belki biraz fazla abarttım. Ama size gerçeği söyleyim Mıstık’la görüşsem kesin bunun aynısı olurdu. Neyse gelecek ay Tibet’te Aziz Nesin’e sözüm var. Görüşmek üzere.
Yiğit Deniz

20 Eylül 2007 Perşembe

HOMUR CUMHURİYETİ


HOMUR, AMERİKA’DAN TOPRAK TALEP EDİYOR

“Büyük Homur Cumhuriyeti” kurulmak üzere; uzun zamandan beri tüm dünyada faaliyet gösteren mizahçılar nihayet bir bayrak altında birleşecekler. Amerika’nın Nebraska, Colorado, Kansas, Oklahoma, Texas, Missori, Arkansas eyaletleri yeni kurulacak Homur Cumhuriyeti’nin sınırları içinde olacak. Homur Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı olan Ora.Prof. Dr Akildane Herzekar, yaptığı açıklamada “Artık ABD’nin sınırlarının değişme günü gelmiştir, BÜMİP (Büyük Mizah Projesi) kapsamında sınırlarımızı geliştirmeye devam edeceğiz.” dedi. ABD Başkanı Bush, bu çıkış karsısında sadece “Tabii ki parayı bastıran istediğini alır, ben memleketimi pazarlamakla mükellefim” diyebilmiştir. Yakında, sınırların gelişip içene yeni eyaletlerin katılması beklenmektedir. Bayrağı ve parası da hazır olan Büyük Homur Cumhuriyeti’nin kapıları gülmesini bilen herkese açık olduğu bildiriliyor. Parası ve bayrağı da hazır olan bu taze Cumhuriyet’in Anayasası 10 maddeden oluşmaktadır.








1 HOMUR LİRASI




HOMUR ANAYASASI
1. Herkesin gülebilme ve homurdanabilme hakları vardır; bu haklardan feragat edilemez, bu hak başkasına devredilemez.
2. Birinci kuralın değişmesi teklif dahi edilemez, bir tek bu kural konusunda homurdanılamaz.
3. Surat asamayın, homurdanacaksanız bile gülerek homurdanın… Gülebilen herkes Cumhuriyet’in doğal vatandaşıdır.
4. Her homurdananı ayı belleme, her ayının da homurdanacağını zannetme…
5. Eşeklerin hiç homurdanmadığı, sadece anırdığı gerçeğini sakın unutma.
6. Homur homurdanır, ama hep doğru homurdanır.
7. Homurdanmanın en büyük düşmanı horuldamadır.
8. Herkes birbirinin homurtusunu dinlemelidir; kendi homurtunun dinlenmesini istiyorsan başkasının homurtusunu dinlemesini bil; dinlenmeyen homurtu sivrisinek vızıltısından farksızdır.
9. Homurdanmalar ikiye ayrılır; Klasik homurdanma, Modern homurdanma.
10. Homurdanmayan bir milletin illeti ilelebet devam eder.

















HOMUR CUMHURİYETİ BAYRAĞI






HASBIHAL Ord.Prof.Dr. Akildane Herzekar





ANNEMİN BİR ÖREKESİ VARDI

Muhterem okurlar, önce 2007 senesini idrak ettiğimiz şu günlerde hepinize mutlu, hayırlı bir yıl temenni ediyorum. Bu yıl özellikle benim için pek bir ehemmiyetli, zira bütün beynelmilel cemiyetler ortak bir karar alarak bu seneyi “Akildane Herzekar Yılı” ilan etmişler, sağolsunlar varolsunlar. Gerçi gecikmiş bir karar ama olsun, insanoğlunun geç de olsa aklının başına geldiğini görmek güzel; bu durumu yüzlerine vurup mahcup etmeyeceğim çocukları… Anlayacağınız bu sene pek bir meşgul olacağım, bu büyük yıl tün yurtta, dünyada ve Kıbrıs’da muhtelif törenlerle kutlanacak ben de leyleği havada görmüş gibi dünyanın her bir yanını dolaşıp konferanslar vereceğim, şimdi bir ülkeye gidip ötekine gitmesen olmaz, üzülüp, gönül koyarlar. Aziz biraderim, kadim dostum Kenan Paşa da zamanında gezmedik şehir bırakmıyor gittiği her şehirde bir konuşma yapıyordu, bu yoğun tempo içinde sık sık şaşırıyor, mesela Mersin’e gittiğinde “Muhterem Çemişgezekliler” diye hitap ediyordu o zaman gülüyordum, kafa buluyordum kendisiyle. Gülme komşuna gelir başına derler inşallah ben de onun durumuna düşmem, Fransızların karşısına geçip de “Muhterem Cezayirliler” dersem biraz tuhaf olur. İşte böyle durumlara düşmemek için çok edebi bir konuşma metni hazırladım, Kenan Paşa gibi irticalen konuşmaya kalksam gaf üstüne gaf yapabilirim netekim muhterem de millet irticadan uzak olsun diyip ilticalen ayetler okudu sonuç ortada, millet irticaanın kucağına oturdu. Ama ben işimi sağlama alırım, önümdeki metnin dışına çıkmam… Müsaadeniz olursa çeşitli ülkelerde yapacağım bu konuşmayı siz dostlarımla paylaşmak istiyorum, ne de olsa sizin yeriniz başka. Konuşmayı Amerika’da Bush’un karşısında yaparken duyduğunuzda “Ben bu konuşmayı önceden biliyorum, okumuştum” diye hava atarsınız etrafınıza…

AKİLDANE HERZEKAR’IN, “AKİLDANE HERZEKAR YILI” MÜNASEBETİYLE YAPACAĞI KONUŞMA…
Muhterem bilmemnereliler (Bu bilmemnenin yerine konuşmanın yapılacağı ülke gelecek), hepinizi sevgiyle kucaklıyorum, efendim size önce annemin örekesinden söz etmek istiyorum, benim annemin bir örekesi vardı, şöyle orta boy bir örekeydi; örekeyi masanın üzerine koyup günlerce etrafında dolanıp dururdum, bunun ne olduğunu bir türlü anlayamazdım, o zamanki çocuk aklımla bunun el bombası, bisiklet pompası, kaynana zırıltısı olabileceğini düşünürdüm. Zaman zaman büyüklerime sorardım;
Bu nedir?”, diye, onlar da bana ,
Ananın örekesi !” , derlerdi…

Ben de çok kızardım, büyüklerim neden beni böyle tersliyor, diye… Çok sonra anladım ki onlar beni terslemiyormuş meğer, gerçekleri söylüyormuş. Muhterem bilmemnereliler, eğer ki birileri sizlere ters ters laflar ederse hemen celallenmeyin, aslında başka şeyler söylemek istiyor olabilirler. Bu yüzdendir ki bana söylenen hiçbir söze kızmadım; yüzüme tükürdüklerine bile yağmur olabileceği ihtimalini düşündüm, “Bunak”, “Faşist”, “2.Cumhuriyetçi”, “Liboş”, “Takunyalı”, “Mabat kafalı” gibi sıfatları birer iltifat kabul ettim. Bunun sonucunda da bu mevkie geldim; Akildane Herzekar Yılı tüm insanlık alemine kutlu olsun, hepinizin anasının bir örekesi olmasını temenni ederim.


Ord.Prof.Dr. Akildane Herzekar

2 Eylül 2007 Pazar

HOMUR 65.SAYI ÇIKTI

















TAM BAĞIMSIZ MİZAH DERGİSİ HOMUR 65.SAYIYA ULAŞTI

Homur Mizah Dergisi’nin 65.sayısı Disk Birleşik Metal-İş tarafından çıkartıldı

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde çıkan derginin ana teması “BARIŞ”

Dergi Barışarock festivalinde ücretsiz olarak dağıtıldı

“Gelmedi Daha Barış/ Sen Savaşa Alış” manşetiyle çıkan derginin bu sayısına

Mizah Ustası Muzaffer İzgü de “Barış Sofrası” adlı öyküsüyle katıldı;


Yayın Kurulu: Atay Sözer, Cabbar, Canol Kocagöz, Devrim Demiral, Dinçer Pilgir

Grafik Uygulama: Emre Bakan

Katkıda Bulunanlar:
Ahmet Erkanlı, Akıldane Herzekar, Altan özeskici, Anıl Onat Doruk, Asuman Küçükkantarcı, Aziz Gültekin, Aziz Nesin, Bertolt Brecht, Cem Koç, Cihan Demirci, Erdoğan Karayel, Fahrettin Erdoğan, Fefti Develioğlu, Fırat Eryılmaz, Gökçen Eke, Görkem Çakın, Gülsüm Cengiz, Hicabi Demirci, Hüseyin Çakmak, Hüseyin Gül, İlhan Değirmenci, ilker Ekinci, Kaya Demiral, Lütfi Çakın, Muhammet Tunçsan, Mustafa Bilgin, Mustafa Yıldız, Muzaffer Izgü, Nazım Hikmet, Nuri Bilgin, Ömer Çam, Özgür Müftüoğlu, Peter Maivvald, Prof, ökkeş, Rahime Henden,
Sait Kapıcıoğlu, Savaş Ünlü, Seyit Saatçi, Tayfun Akgül, Vahit Akça, Valentin Georgiev, Yılmaz Onay, Yeşim Tunçsan, Yannis Ritsos, Yiğit Deniz



Homur Mizah Dergisi yaklaşık 9 yıldan beri çıkmakta;
En büyük özelliği bir sahibinin olmaması, her sayısı çeşitli sivil toplum örgütleri adına çıkmakta…
Asla parayla satılmayan “Homur” bayilerde bulunmamakta, ama en ummadığınız anda o gelip sizi bulmaktadır.
Pek çok yazar ve çizer arkadaşımız hiçbir çıkar beklemeden Homur’a katkıda bulunup “Homurdayanlar” arasına katılmıştır.
Homurcular, dergi çıkartmanın dışında pek çok ilde hatta yurtdışında karikatür sergileri düzenlemiştir…