21 Eylül 2007 Cuma

YİĞİT DENİZ

MISTIK'LA HAYALİ BİR SÖYLEŞİ
Sevgili okuyucular sizin için dağları deldim , okyanusları aştım ama bir türlü bu ay bir konu bulamadım. Bunun üzerine hiçbir habercinin yapamayacağı bir şekilde cennete gittim. Şimdi senin cennette ne işin var , seni hangi akıllı oraya soktu , yanlış yere gitmişsin falan dediğinizi biliyorum . Ama hadi bu ayda bir o tarafları dolaşayım dedim. Az bişey gittim bir de baktım bi adam etrafına çocukları toplamış bi şeyler çizmekte . Kalbimin kapıları her çizere açık olduğundan şuna bi bakayım dedim ki bir de ne göreyim ? Mustafa Eremektar , namı diğer Mıstık !
-Naber Mıstık Amca , bakıyorum seni de buraya sokmuşlar dedim.
-Yahu Yiğit sen buralara pek uğramazdın ne işin var ? Yoksa öldün mü ? Başın sağ olsun dedi.
-Yok be Mıstık Amca , bizim dergi için yazı bulamadım. Şansımı burda arıyorum.
- Oğlum senin konun nedir?
- Bir çizerle röportaj . Niye sordun ?
- Yahu Yiğit beni adamdan saymıyor musun ? Gel benle yap istersen.
- Doğru yahu . Hadi başlayalım Mıstık Amca .
- Pekala sor bakalım.
- Sanat hayatın hangi olayla başladı Mıstık Amca.

- Baştan söyliyim bana amca değil abi diye hitap et. Yaşlı olsam da sizden sayılırım.
Aslında hayat denilebilecek bir hayatım var mıydı bilemiyorum . Şu şansa bakın ki doğum günümde ölmeyi bile becerdim. 28 Mart 1930 - 2000.
- Korkma sevenlerinin kalbinde o çizgiden sonrası yok (1930-...)
Neyse 1947 yılında idik. O zamanlar Doğan Kardeş yeni çıkıyor. Bizim çocuklar tutturdular şu dergiye katıl diye. Ben başta bu eşek heriflerin sözlerini kafama takmadım. Ama şu anda düşünüyorum da belki onların ısrarları olmasaydı ben bir çizer olmayabilirdim. Gittim Doğan Kardeş’in binasına. Tam kapıyı açıcam kolum sanki aniden felç oldu. Kendimde kapıyı açacak gücü bulamıyorum. Sanki bir güç bu zamana kadar beni ayakta tuttu da binaya gelince gideceği tuttu. İki adım geri gidiyorum , tam ‘Ya Allah’ diye giricem diyorum , kapı gözümde birden büyüyor. İçimde bir reddedilme korkusu. İçeri nasıl girdiğimi ben de bilmiyorum. İçeri girince ilerde en iyi dostlarım olacak olan Şükrü Enis Regü ve Vedat Nedim Tör ile karşılaştım. İçimde bu sefer daha büyük bir korku oluştu. Eğer reddedilirsem bir dahaki sefer (ki olur muydu bilmiyorum) için yeterli gücü nerden bulacaktım? Ama bu çok önemli sınavımı başarıyla geçmiştim.
İlk profesyonelliğim ise Cemal Nadir hocanın ölümü üzerine 15 Mart 1947’de çizdiğim portresidir. O da buralarda bir yerde olacak, dur bi çağırayım.
- Yok Mıstık Amca pardon abi gerekmez. Ben sonra- uğrarım. Eeee, sonra ne oldu ?
- Daha sonra Nebioğlu yayınevinde çalıştım. Akbaba , Hafta gibi dergilerde çalıştım.
50’lilerde Mengü Ertel ve Berk Çalıkman’la beraber San Organizasyon’u kurduk. 1962’de çizgi filme atıldım ve bu 80’lere kadar sürdü. Sonra Bizim Gazete’de çizmeye başladım. Daha sonra Allah Rahmet eğledi ve işte buradayım.
- Gerçekten flim gibi hayatın var abi. Kalmak isterdim ama biraz işim var. Duyduğum kadarıyla Rıfat Ilgaz da buradaymış. Bi uğrasam iyi olur.
- Selamımı söyle. Uzun zamandır görüşmüyoruz. Gelmezse öbür dünyada ona hakkımı helal etmem.
- Öbür dünya?
- Alışkanlık işte. Neyse güle güle!
Evet arkadaşlar belki biraz fazla abarttım. Ama size gerçeği söyleyim Mıstık’la görüşsem kesin bunun aynısı olurdu. Neyse gelecek ay Tibet’te Aziz Nesin’e sözüm var. Görüşmek üzere.
Yiğit Deniz

Hiç yorum yok: