2012 yılında İBBŞT’da Arif Akkaya’nın yönetiminde sahnelenen OTOBÜS
oyununda tüm oyun boyunca HOMUR MİZAH V KARİKATÜR GRUBU’nun karikatürlerinde Türkiye’nin
yakın siyasi tarihi anlatılmıştı. Son günlerde otobüslerde görülen gerici hareketler SOL.ORG
sitesine konu oldu, yazıda oyuna gönderme yapılmakta. Beş yıl sonra oyunun anımsanması güzel bir şey, tabii konunun her dönemde geçerli olması da düşündürücü.
Otobüsle karakola giderken bir
mini etek gördüm?
Otobüs,
mini etek, karakol… Sahi bu üç sözcüğü aynı cümle içinde kullanın deseler
aklınıza hangi kombinasyonlar gelir?
Deniz Arık Binbay
Geçen
günlerde Kocaeli’nde bir otobüs, içinde bir kadının mini etek giydiği ve bu
nedenle şoförün dikkatini dağıtacağı gerekçesiyle karakola çekilmiş. Otobüs,
mini etek ve karakol… Cümle içinde bu üç kelimeyi kullan deseler zorlanırdık.
Çağdaş
Bulgar Tiyatrosu’nun önde gelen isimlerinden Stanislav Stratiev’in 1979 yılında
yazdığı "Otobüs" oyununu Ankara Sanat Tiyatrosu’ nda izlemiştim.
1996’ydı…Otobüsün bende çağrıştırdıkları pek güzel şeyler değildi, kadınlar
otobüslerde ellenir, sıkıştırılırdı, fordculuk diye bir deyim vardı. Ankara
kadınlar için yaşaması gitgide daha zor bir kent olmaya başlamıştı. Ama tiyatro
bambaşkaydı…Bilenler bilir tiyatrocularda Ankara seyircisinin yeri ayrıdır.
AST’ın dopdolu olduğu yıllar…
Yıllar
sonra 2012 yılında İstanbul Büyükşehir Tiyatroları tarafından da oynandı
Stratiev’in oyunu.
1996’da
“Otobüs” ü izlerken çok etkilenmiştim. Henüz ülkenin freni patlamamıştı, olsa
olsa yalpalıyordu…
Toplumun
değişik kesimlerinden insanların, sakince başlayan sıradan bir otobüs
yolculuğunun bir anda sonunu bilmedikleri, son durağı belli olmayan bir
yolculuğa dönüşmesiyle birlikte çığırından çıkmasını anlatıyordu oyun. Bu
otobüsün içinde yer alan, her biri farklı kültürel yapıya sahip insanların,
mevcut durumu çözümlemek adına, başlarda son derece makul başlayan ama gitgide
delilik sınırlarına dayanan ilişkileri, hayata bakış pencerelerinden duygusal
çıkışları ve çatışmaları irdelenmişti.
Otobüs
belirsizliğe doğru yol alırken karakterler de kendi hayat görüşleri ve ilkel
hayatta kalma güdüsüyle bencilce yabanileşiyorlar, içgüdüsel olarak kendilerini
kurtarma çabaları yardımlaşmak adı altında gizleniyordu. Oyunda görünen
“beraber hareket edip, bu durumdan kurtulma” çabasının aslında bireysel olarak
bu durumdan "sıyrılmak" adına yapılan bir eylem olduğu da gözlerden
kaçmıyordu.
Nedense
24 Haziran’ı hatırlatıyor bana. Zihnimde Barış Manço’dan “Lambaya püf de!” şarkısı…Püfff…
Ve
nedense bu ara sık sık aklıma geliyor bu oyun…
Oyunu
keşke yeniden izlesem demiyorum, sanki oyunun içinde yaşamaya başladık çünkü.
Zaten Devlet Tiyatroları da Cumhurbaşkanlığına bağlandığından, bir süre daha bu
oyunun sahnelenme şansı ortadan kalkmış oldu. Özetler ve konsantre
simülasyonlar neyimize yetmiyor.
Kocaeli’ndeki
otobüsün içinde yaşananlar örneğin… Otobüste mini etek giyen bir kadının olması
yaşlı bir erkek yolcuyu rahatsız etmiş. Kimsenin dürtülerini yargılamak değil
derdimiz ama eylem olarak ne yaptığı herkesi ilgilendirir. Bu kişi kafasını çevirmek
yerine bağırıp çağırarak şoförden otobüsü karakola çekmesini istemiş.
Şoför
gerici yolcuya karşı yine de kadının özgürlüğünü savunmuş ama nedense sonunda
karakola çekmiş otobüsü. Yine günümüzün sürreel atmosferinde ilginç gelecek
şekilde polisler de “Biz buna karışamayız” demişler. Ama o otobüs o karakolun
önüne çekilmiş mi? Çekilmiş. Ne için? Otobüsteki kadın mini etek giyiyor diye.
Şoförün arkasında oturan kadının, arkasında gözleri olmayan şoförün dikkatini
dağıtacağı gerekçesiyle… Benim gördüğüm manzarayı sen görsen kaza yaparsın
diyerek…
ÇIKARILDIĞIMIZ
YOLCULUK...
Geçen
hafta da Çorlu’da tren raydan çıktı, 24 kişi öldü, 200’den fazla yaralı
vardı.
Psikoterapideki
bir kişide rüyada tren, otobüs vs görmek psikoterapiyi, beraber çıkılmış bir
yolu simgeler. Bu otobüs ve bu tren de sanki toplumsal olarak çıktığımız daha
doğrusu çıkarıldığımız yolu simgeliyor.
Gericilik,
cinsiyetçilik, cüretkarlık, sözde güç algısı, ötekileştirme, nefret, aşağılama,
psikolojik şiddet, tahakküm hepsi var bu çorbada…
Kadının
bedenini, giyimini kuşamını, kararlarını, düşüncelerini hatta duygularını
kontrol etmeye çalışan bir gerici zihniyetin hayatın en alelade anlarında vücut
bulmuş hali…
Karşısında
da sözde birlikte hareket etme niyetini öne sürerek, durumdan zararsız kolayca
yırtma isteğini gizlemeye çalışan bir kalabalık…
Fren
patladı. Şoförün ne yaptığını bildiğinden emin değiliz. Bu bir otobüs,
içindeyiz.
Hadi
oyunun sonunu beraber yazalım. Yaratıcı yazarlık kursuna gitmiş olmanız
gerekmez, Dostoyevski de, Nazım Hikmet de gitmemişti.
En
az 20 kez gördüğümüz filme bilet alıp, lanet okuyarak gözlerimiz şiş çıktık.
Bir biletle tereyağından kıl çeker gibi yırtmak mümkün değil bu senaryodan
kardeşim, ablam, abim, canım…
Direksiyonu
ele geçireceğiz, maviliklere doğru sürüp, bu düzeni değiştireceğiz…
http://haber.sol.org.tr/toplum/otobusle-karakola-giderken-bir-mini-etek-gordum-243421
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder