11 Aralık 2014 Perşembe

Bir Muhalif İzah; MİZAH

(Atilla Atala'nın bu yazısı Evrensel Kültür /Aralık-2014 sayısında yayınlanmıştır)

Mizah,  estetik boyutuyla gerçekleştirildiğinde sanatsal bir araçtır. Sanat ise insanın kendini ifade etme aracıdır, insanla nesnel gerçeklik arasındaki estetik ilişkidir. Sanat insanla pratiğe, toplumsal yaşama sıkı sıkıya bağlıdır. Büyü, sanata evrilmeden önce güçsüzlük duygusuyla, doğa korkusuyla birlikte güçlülük bilinciyle doğaya üstünlük sağlama çabasıydı. Doğa üzerindeki bu özgürleşme çabası, her türlü sanatın başlıca özüdür. Mağara adamı, duvarlara çizdiği resimleri yaşamla, doğayla bağ kurmak ve ona üstün gelmek isteğiyle yapıyordu. Günümüzde sanatsal ifadeye ve sanatın diliyle başkaldırmaya, itiraz etmeye gelirsek bunun örneklerini yakın zamanda, Gezi Direnişi sırasında çokça gördük. Duvarlardaki, otobüs üzerlerindeki boyamalar, kolektif resimler, sloganlar, yazılar da biraz da böyleydi. Örneğin; titizce pembeye boyanan dozer, mizahi ifadeyle, otoriteye ve yıkımlara karşı Marcel Duchampvari bir itiraz biçimi ve güç gösterisiydi. O sıralar sanatın başka alanlarında da mizahın başkaldırı aracı olarak kullanıldığına şahit olduk.  Moral veren mizah, bir maç sloganında ve hatta camdaki mermi izinin yanında, dalga geçerek karşılığını bulabiliyordu.
Gezi Direnişi’nde Gezi Parkı girişindeki cam kulübe.  Fotoğraf: Atilla Atala
Mizah, birbiriyle uyum içinde gösterilmeye çalışılan olayların, hayatın çelişkili ve güldürücü yönünü açığa çıkarır, duruma tavır alır ve yaşananları tartışmaya açar. Mizah gelenek ve kuralların sorgular. Bunu yaparken alay ve gülme, ezilenin, haksızlığa uğrayanın işine yarar. Kara mizah türündeki bir yaklaşım da olsa düşüncelerimize hitap eder ve beynimizde tebessüm oluşturur. Mizah için, estetik boyutla desteklenen, sorgulayan ve eleştiren, saldıran ve savunan bir sanattır da diyebiliriz.İşte tam burada mizah muhaliftir. Bu muhalif tavrı, Gezi Direnişi’nde Mete Caddesi üzerinde  Homur Mizah Grubu’nun açtığı, direnişçilere güç ve moral veren Çapulcular Karikatür Sergisi’nde açıkça görebiliriz.
                             Gezi Direnişi’nde Mete Caddesi’ndeki Homur Mizah ve Karikatür  Grubu’nun karikatür sergisi.   Fotoğraf: Atilla Atala
                                      
Mizahın yani gülmecenin, bir saldırı ve savunma silahı olduğunu söyledik ama bunun suya sabuna dokunmayan, genel geçer gündelik olaylarla, sıradan komikliklerle ilgisi yoktur. İnsan mutlu ve neşeli ortamlarda elbette mizahla ilgilidir, fakat baskılı ve korku salınan dönemlerde savunma iç güdüsüyle mizaha daha çok sarılır. Keskin zeka ve analiz gücüyle de baskı ve şiddete karşı mizah yoluyla barikat kurar. Bu barikat, umutsuz ve umarsız kişileri uyarır, umutlandırır ve cesaretlendirir, neşeyi ve gülmeyi ruhunun emniyet supabına dönüştürür. 2000 yılında kaybettiğimiz karikatürist Ferruh Doğan şöyle demiştir; “ Mizah umut etmektir benim için”

Neden baskı dönemlerinde mizah savunma ve saldırı aracı oluyor? Baskıcı yönetimler toplumun değişimini engellemek, kendi keyfi yönetimleriyle sömürülerini sürdürmek için şiddete başvurur. Bu toplum doğasına aykırı tutumlar,  çelişkileri ve trajikomik ortamları oluşturur. Bu karanlık ve ciddi ortam mizahın yeşermesine ve bu mizahın bir silah gibi kullanılmasına fırsat verir. Bu silah, hoşgörüsüz faşizan rejimlerin baskıyla örtük korkaklığını, güvensizliğini açığa çıkarır, ezilenlerin umudu olur ve cesaret verir. Bu nedenledir ki tek parti döneminde Marko Paşa mizah dergisi defalarca kapatılmıştır. 12 Eylül Askeri darbe döneminde de Gırgır dergisi yayınının durdurulmasından payını almıştır. 1978 yılında ırkçı saldırganlar karikatürist İbrahim Güngör’ü Yıldız Teknik Üniversitesi’nde okurken kaçırdılar ve kendisini katledip, yanındaki karikatürleri imha ettiler. 1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nde Asaf Koçak dinci yobazlar tarafından katledildi. Bu gibi faşist saldırıları dünyada da görmekteyiz.  Örneğin;  Mossad’ın 1987 yılında katlettiği Hanzala’nın yaratıcısı Filistinli Naci el-Ali, Şili’de faşist Pinochet darbesi sonucu 1985 yılında katledilen Santiago Nattino ilk akla gelenlerdir.
Karikatür:Canol Kocagöz
 Gülen düşünce diye de tariflenen mizah, iki tarafı keskin bıçak gibidir.  Faşist rejimlerde yasaklanan düşünce,  güven ve özgürlük duygusu veren gülmeyle birleştiğinde daha da tehlikeli olmaktadır. Mizah çizgiyle yapıldığında, iletişim, anlık görsel bir yol olduğu için karikatür her zaman egemen güçlerin hedefinde olmuştur. Karikatür, bir durumu özetler, sosyal bir yansıtma görevi üstlenir. Karikatür, genel olarak mizah, belki tek başına ikna edemez ama ifşa ve izah eder. Mizahçılar her baskı rejiminde ve adaletsizliklerde Akhilleus’un topuğuna kalemlerini batırmaya devam edeceklerdir.
Karikatür:Atilla Atala
Bu hedef için sendikalar, dernekler, meslek odaları vb. Demokratik Kitle Örgütleri sanatın her alanına destek vermeli. Neoliberal kapitalizmin, sanat alanını sermaye birikimi adına araçsallaştırmasının, şirketlerinin imajının güçlendirmesinin ve kültürü özelleştirmesinin önüne bu destekle geçmeli. Sanatın gücünü, mizahın ezilenin ve yaşamın yanında olan dilini sahiplenmeli.

                                                                                                               Atilla Atala










Hiç yorum yok: