19 Ocak 2012 Perşembe

OTOBÜS OYUNUNUN ELEŞTİRİSİ

Ord.Prof.Dr.Akıldane Herzekar









HOMUR'UN BAŞYAZARI BÜYÜK ÜSTAT 
ORD.PROF.DR.AKILDANE HERZEKAR 
OTOBÜS OYUNUNU SİZLER İÇİN İZLEDİ VE SICAĞI SICAĞINA YAZDI....


“OTOBÜS”  TEMSİLİNİ NASIL İZLEDİM ?


Evimde oturmuş Tv dizisi seyretmeye hazırlanıyordum; Sülüman ve zevceleri Hürrem’in halvet maceraları pek bir hoşuma gidiyor doğrusu. O sırada kapım çalındı, bizim Homur dergisinden çocuklar gelmiş. Canol, Atay, Atilla, Coşkun, Asuman, Vahit evlatlarımı görünce pek bir şaşırdım. Efendim beni Darülbedayi’de temaşa olunan bir temsile götürmeye gelmişler. Eskiden kırmızı dipli davet gönderilmeden gitmezdim, şimdi biraz daha aşama kaydettim, artık tahtırevan istiyorum. Getirmişler tahtırevanı da…
Eee ne temsiliymiş bakayım bu?” dedim…
OTOBÜS” namında bir oyunmuş, Stanislav Stratiev adlı Mekadonyalı bir yazara aitmiş, bu oyunda ilk kez oyun boyunca hareketli karikatürler de görünüyormuş oyunun bir parçası olarak…
 İşte bizim keratalar da bu karikatürleri çizmişler meğer…
 Benim aklım Hürrem’in halevtinde tabii ki, gitmemek için yan çizmeye çalışıyorum… 
Nerede bu oyun bakiim?” dedim… 
Üsküdar isimli semtin Müsahipzade Celal namındaki tiyatro binasında temsil olunuyormuş. Ben bu Müsahipzade denen münasebetsiz zâtı gençliğinden tanırım. 
Hatta bana “Senden ilham alarak bir oyun yazdım” demişti. Uzun süre bu oyunun “İstanbul Efendisi” adlı oyunu olduğunu sanıp pek bi sevinmiştim. Neden sonra anladım ki meğer “Fermanlı Deli Hazretleri” oyunuymuş. Pek bi içerlemiştim. İşte şimdi bu kişi adına bir tiyatro binası inşa edilmiş…
 “Ben böyle oyunlara gelmem, ben oturup Hürrem seyredeceğim” dememe kalmadan bizim Homurcular beni derdest edip tahtırevana bindirdiler ve doğru tiyatroya götürdüler. 

Oyunun rejisörü olan dazlak kafalı zâtı bir yerlerden gözüm ısırıyordu, “Yahu ısırır tabii o yabancı sayılmaz, o da bizim gibi Homurculardan Arif Akkaya” dediler.
Eh ben de her Homurcuya yaptığım gibi ona da bir mim koydum. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz bu Homur takımının… Arif’in yanında aynı ona benzeyen bir başka kişi oturuyordu, önce ikiz kardeşi sandım, değilmiş… Dramaturg Hatice, Mekadonya dolaylarından gelen Mikel’in oyunun koreografisini yaptığını aynı zamanda da Rejisör Arif’in dublörü olduğunu söyledi; oyun beğenilmezse yumurta atmak isteyenlere Arif diye Mikel’i vereceklermiş. İyi numara, yarından itibaren ben de kendime bir dublör arayacağım…

Geçtik oturduk protokolde şahsıma özel olarak hazırlanmış koltuğuma; derken oyun başladı. Hemen ağzıma sakızımı attım, çünkü malumunuz üzerine günümüzde tiyatro seyrederken sakız çiğneyip balon yapmak bir yükselen değer. Ben de böyle değerlere önem veren biriyimdir…
 Oyun, bir otobüs yolculuğunu anlatıyor, Barış Dinçel adındaki zat, oyunun dekoru diye koskoca bir otobüs koymuş sahnenin orta yerine 360 derece dönüyormuş. Benim aklım hâlâ Hürrem’in harem dairesinde olduğundan daha heybetli bir dekor bekliyordum doğrusu… Sonra oyuncular arzı endam etmeye başladı,

Yazar rolünü Fahri Kıncır oynuyor, sanki oyunun yönlendiricisi konumunda, sahnedekiler o ne derse onu yapıyorlar. Adeta bir tanrı gibi. Belli ki Fahri bu rolü oynarken benden ilham almış… 

Akıllı” diye bir karakter var onu da Ahmet Özarslan oynuyor, ilginç bir tip; herkese bir şeyler yapması için akıl veren ama kendi pek bir şey yapmayan biri. Anladığım kadarıyla Ahmet, beni epey bir incelemiş…


Sonra Huysuz adlı bir karakter çıktı onu da Mert Aykul diye bir oyuncu oynuyor; önce bir şeyler söylüyor bir takım darbelere maruz kalınca da çok farklı şeyler söylüyor. Anladım ki bu çocuk kesinlikle benden yola çıkarak bu karakteri yaratmış.


Şoför rolündeki Çağatay Çakıroğlu’nun hiç sözü yok ama vücut diliyle oynuyor, hep direksiyonumuzda olup bizi bir yerlere götüren kişileri anlatıyor, sürekli de tipi değişiyor; kesin benden etkilenmiş… 



Çello Virtüözü rolündeki şahsın adı Mert Turak; elindeki “Koca kamanı” pek bir maharetli çalıyor eh benim de pek çok konuda bir virtüöz olduğum düşünülürse Mert evladım benim hakkımda epey bir bilgi edinmiş.


Köylü rolünü Ergun Üğlü icra etmekte, yanlış otobüse binmiş biri. Aynen ben yani; ben de şu anda yanlış otobüsteyim. Yazı yazılacak bu kadar çok yandaş mecra varken HOMUR adındaki ne idüğü belirsiz paçavrada yazmak zorundayım. 

Can Ertuğrul ve Berrin Kortidis ismindeki oyuncular sürekli tartışan bir çifti oynuyorlar. Onları gördükçe bizim kaşık düşmanıyla olan kavgalarımız geldi; Berrin ve Can kesin bizim eve gizli kamera koymuşlardır eve dönünce iyi bir arama yaptıracağım. 

İki genç sevgiliyi oynayan Elyesa Evkaya ve İrem İrem Erkaya’yı görünce de gençlik yıllarıma gittim. Valla ben de öyleydim, çoktan unuttuğum detayları hatırlattılar bana. Anladığım kadarıyla Elyesa ve İrem hakkımda iyi bir tarih araştırması yapmışlar.  




Ama “Uyuz” denen karakteri görünce iyice uyuz oldum. Burak Davutoğlu adındaki zat, herkese bulaşan kıl-gıcık bir kişilik oynuyor, yani alenen bana laf çakıyor. Oyunun yönetmenine sorarsan bu oyun, 1950’lerden günümüze olan yolculuğumuzu anlatan bir taşlama. Eh dolayısıyla o günleri yaşayan biri olarak beni anlatıyor. Anlamam gerekirdi, Müsahipzade’nin tiyatrosunda oynanan oyundan başka ne beklenirdi ki ! Bu oyun tamamen beni madara etmek için sahnelenmiş. Bütün karakterlerle beni anlatmışlar resmen.

 Oyun bitince dank etti kafama, hemen çıktım dışarı, beni tahtırevanla getiren o rezil Homur ekibi de yoktu ortalıkta eve tabanvayla döndüm mecburen, oyun 2 saat sürmüştü ama televizyon dizileri neyse ki 3 saate ulaştığından Süleyman’la Hürrem’in halvet maceralarının sonuna yetişebilmiştim çok şükür.

Her şeyin müsebbibi HOMUR ekibi



Hiç yorum yok: