Zümrüt Umakoğlu |
NATO’ya ve emperyalizme karşı mücadelenin taşındığı her yere…
Bu söz, İncirlik sonrasında da söylenmeye devam edecek.
Üstelik, en başından beri olduğu gibi farklı biçimlerde söylenecek: yazıyla,
resimle, müzikle, sözlerle, eylemle, konuşarak, tartışarak ama mutlaka
duyularak, görünür olarak ve örgütlenerek. Geçtiğimiz bir ay içinde de böyle
yapıldı. Karikatür ve resim sergisi, önce 1 Eylül’de çevrimiçi olarak erişime
açıldı. Henüz planlanan mekansal açılışı gerçekleşmeden İsrail’i korumak üzere
bölgemize gelen ABD zırhlısı USS Wasp’ın İzmir limanına demirlemesi, İzmir’i
serginin ilk görev yeri haline getirdi: Limanda ABD’lilere “hoş gelmediniz“
diyen yurtseverlere sergi de eşlik ederek sokakta kendisini gösterdi. Yürüyüşün
başlamasından bir kaç gün önce İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde
görkemli bir açılışla NATO karşıtı sanatçıları ve izleyicileri buluşturdu.
Eserler, yürüyüş boyunca çeşitli illeri gezdi. Yeri geldi
iki ağacın arasına ip gerilerek sergilendi, yeri geldi tişörtlere basılıp
eylemlerde giyildi. NATO karşıtı yürüyüş ana akım basında sansürlenirken
serginin yerel basının kadrajına girmesi önemliydi.
Örneğin Eskişehir’in Anadolu Gazetesi, sergiye Eskişehir’den
katılan karikatürist Mehmet Zeber’in şu sözlerine yer veriyordu: “Sergi
duyurusunu öğrenince ben de katkıda bulunmak istedim. Bizlere ilkokul ve
ortaokulda NATO’nun ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatırlardı. Tabi o
yaşlarda biz emperyalizm nedir, silahlanma nedir sorularına pek aklımız
ermiyordu. NATO, ne yazık ki Türkiye'nin üyesi olduğu bir kuruluş. Ben de onu görsel olarak ifade etmek istedim.
Biraz metafor yaparak, akbaba ile barış güvercinini bir araya getirdim. Barış
güvercinine bürünmüş bir akbabayı çizdim.”
Öte yandan sergi, Ankara, Mersin gibi uğradığı kentlerde
yeni sanatçılar ve yeni eserleri de bünyesine katarak zenginleşti.
Yürüyüşçüler, serginin her durağında sanatın etkisini
gözlemleme şansı buldular. İlk durak olan İzmit’te sergi, liselisinden
öğretmenine, inşaat işçisinden mühendisine birçok insanda merak uyandırdı.
Eserlerin fotoğraflarını, videolarını çeken İzmitlilerin sergiyi beğendikleri
gözlerinden okunuyordu.
Yürüyüşün alkışlarla karşılandığı Konya sokaklarında açılan
sergi, kolluk kuvvetlerinin yoğun kuşatmasına rağmen ilgiyle karşılandı. Tarsus
Yarenlik alanında ise zaman zaman gençlerin karikatürlerin karşısına geçip
ellerindeki kağıt ve kalemle çizimlerinin kopyasını çizme çabaları dikkat
çekti. Özellikle kadınların ilgilendiği sergide halkın hem NATO’nun bir terör
örgütü olduğuna dair bilinç hem de Filistin’de devam eden soykırımın
sorumlusunun NATO olduğu konusunda uyanıklık hissediliyordu.
Bir sanat işinde, doğru sözün nasıl ya da hangi biçimle daha
iyi söylenmesi önemli olduğunda ortaya çıkması beklenen şey oldu; kolektif
olarak alınmaya çalışılan sonuç önemsendi. Kimsenin katkısı, yaratıcılığı
önemsizleşmeden ve kimse kahramanlaşmadan siyasal bir estetikle buluşuldu.
Liberalizmin sanatı sadece metaya ve sanatçıyı da daha fazla
kâr getirmesi gereken metaları üreten kişilere indirgediği bir dünyada, bu
duruş çölde vaha etkisi yarattı ve kısa zamanda beklenenden fazla sanatçının
katılımıyla sergi gerçekleşti. Elbette bu bir ilk adımdı ve daha hazırlık
sürecinde seneye daha iyi bir serginin nasıl olabileceği tartışılmaya başlandı.
Serginin düzenleme komitesi de aynı kolektif bakışla
çalışarak hem eserlerini verdiler hem de THTM’nin çağrısının getirdiği
sorumluluk ile hareket ettiler. Bu yazıya, serginin düzenleme komitesinde yer
alan karikatürist Canol Kocagöz ve ressam İrfan Ertel’i de konuk ederek
serginin ardından bir değerlendirme yapmak ve olası gelecek planları üzerine
konuşmak istiyoruz.
Sergiye yurtdışı da dahil olmak üzere yoğun bir katılım oldu
ve bu katılım başvuru tarihi bittikten sonra da devam etti. Sanatçıların
gösterdiği bu ilginin sebebi sizce neydi ?
Canol Kocagöz: THTM‘nin, ressam ve karikatürcü dostlarımıza
1 Eylül 2024 Dünya Barış Gününde açmayı planladığı NATO’ya ve savaşa karşı
sergi daveti, Ağustos ayının başında bir çağrı ile yapıldı. Çağrıya 61 sanatçı
zamanında cevap vererek serginin 1 Eylül’de 125 eserle açılmasını sağladılar.
Sergiye katılım son günün ardından da devam etti ve şu anda 74 sanatçı ve 136
eser var. Hatta daha sonra da sanatçılar serginin gittiği kentlerde ve
devamındaki açılışlara, etkinliklere katılarak sanatsal, artistik ve politik
bir serginin nasıl yaratılacağını gösterdiler. Tüm katılımcı arkadaşlarıma,
dostlarıma ve bizlere sanatın kitle eylemlerinde nasıl bir yol izleyebileceğini
gösterdikleri için teşekkürü bir borç bilirim. Herhalde Türkiye’ de NATO ve
savaş karşıtı eylemlerde sanatın kamusal alanda böyle kullanılması fikri bir
ilkti. Bunu da katılımcı ressam ve çizer arkadaşlarımız yarattı. Ayrıca
emperyalizmle mücadelede bizleri yalnız bırakmayan dış dünyadan Çin, KKTC,
Rusya’dan meslektaşlarımızda eserleri ile bizimleydi.
Arkadaşlarımın gösterdiği bu ilginin sebebi neydi sorusunun
cevabı ise kısaca yıllardır resim ve karikatür dünyasında emperyalizme karşı
yürüttükleri barış mücadelesini tıkanan politik alandaki tepkiye fırsatını
buldukları anda fırça ve çizgileriyle cevaplarını verdiler. Bu eserler de
sergimize yansıdı.
Plastik sanatların bir alanındaki bu tepki, ayni zamanda
diğer sanat alanları, müzik – sahne sanatları – yazın – tasarım ve disiplinler
arası sanat insanlarına da bir mesaj olacağına inanıyorum.
İrfan Ertel: Bu sergi sadece bir sanatsal etkinlik değildi. Çok önemli bir politik eylemin parçası olmak gibi işlev de üstlenmişti. Sanatçılar üstünde ağır bir biçimde birikmiş olan NATO ve savaş karşıtlığı için sanatçılara kendini ifade etme ve karşı duruş olanağı sağlamaktaydı. Bunu fark eden her sanatçının katılmak istemesi çok doğal bence.
Birden fazla şehirde aynı anda sergileme ve gezici sergi biçimi alışık olduğumuzdan biraz farklı. Ayni zamanda sergi siyasi bir eylemle de bağdaşık. Sizce bu durum seyirciler, katılan sanatçılar ve genel olarak sanat ortamı açısından ne anlam ifade etti?
Canol Kocagöz: Evet, ABD’nin İsrail’i korumakla görevli
savaş gemisi USS Wasp serginin açıldığı gün olan 1 Eylül Dünya Barış Gününde
İzmir limanına demirledi. Sergimiz orada da savaş gemisinin mürettebatını İzmir
limanına çıkarmamaya kararlı nöbet tutan barış mücadelesi yürüten arkadaşımızın
yanında yerini aldı. Bu da bu serginin ilkleri arasındaydı. 1 Eylül de İstanbul
Nâzım Hikmet Kültür Merkezin’de açılan, yoğun ilgiyle karşılanan sergimiz diğer
sanat alanlarına aynı zamanda çağrı anlamındaydı. Yürüyüş boyunca eserlerin
bazıları tişörtlerde yol buyunca yürüyüşe eşlik etti. Galerilerde açtığımız
sergiler sokakta bulunan sergimize destek anlamında sergiler olarak yer aldı.
İrfan Ertel: Eylemin ihtiyacına yönelik bir sergileme modeli
geliştirilmesi çok yaratıcı oldu. Bazen böyle alışılmışın dışına çıkılması
sanatsal eylemi daha etkin kılıyor. Bu işte de böyle oldu kanımca. “Sergi eyleme nitel anlamda katkıda
bulunabilir mi?” diye düşünülmüştü. Eğer buna verilecek cevap “evet katkıda
bulundu” ise ne mutlu sergiye emek veren sanatçılara. Sanatçılara ve sanatçı
olmaya aday olanlara bu sergi ve yöntemi farklı bir boyut sunuyor sanıyorum. Merak
ediyorum; bu düşüncem doğrulanacak mı? Gelecek sergilere katılım ve ilgi buna
cevap olacak. Hep birlikte bunu göreceğiz. Bunun dışında, kendi açımdan böyle
bir sergiye katkıda bulunabilme onurunu çok değerli bulmaktayım.
Yeni katılımcılarla birlikte sergiler olmaya devam edecek
mi? Bundan sonrası için planlarınız neler?
Canol Kocagöz:
Sergimizin en büyük özelliklerinden biri olan “Sanat sokakta” ilkesi hayatımıza
değişik bir şekilde yansıdı. Hem de mücadele alanlarıyla beraber. Yollar,
parklar, meydanlar, fabrikalar, direniş ve grevde bulunan işçi dostlarımızın
hemen yanında ve sokakta yürüyüşte gerçekleşmesi bu serginin en büyük
kazanımıdır. İstanbul, Gebze, İzmit, Sakarya Adapazarı, Eskişehir, Ankara,
Konya, Ereğli, Niğde Ulukışla, Mersin, Tarsus, Adana illerinde NATO ve savaş karşıtı
yürüyüşçülerle beraber taşınan sergi tişörtlerimizle de protestoyu yürüten
mücadele arkadaşlarımızın yanında kamusal alanları savaş ve NATO karşıtı
resimlerle, karikatürlerle donattı. KKTC’de, Çin’de, Rusya’da veya Anadolunun
bazı il ve ilçelerinde çizilen eserler sergimizle birlikte bazen Ankara’da,
Eskişehir’de, bazen Konya’da, bazen de Mersin’de,Tarsus’da, Adana’daydı. Her
ilde açılan sergi farklı yöntem, tarzda ve tadda oldu. NATO ve savaş karşıtı
sergimiz sorun devam ettiği sürece eserler çoğalarak, çeşitlenerek devam
edeceğine, il il belki de ülkelerde dolaşacağına ve hatta diğer sanat
alanlarının da bu sergide yerini alacağına inanıyorum.
NATO ve savaş karşıtı sergi tüm sanat alanlarımızdaki
dostlarımızı göreve çağırdığı gibi, THTM’ye de yükümlülükler verdi. Bunlar
neler derseniz, kısaca aklıma gelenleri bahsedeyim. Sanat alanlarının yakıcı
sorunlarının tartışılması ve örgütlenmesi. Çözümler üretilmesi. Ve sanat
insanlarının mücadele içine çağrılması ile örgütlü emek ve işçi topluluklarını
sanat ile içli dışlı çalışmaya çağırmak olarak sıralayabilirim.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'nin, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ilan ettiği NATO’ya ve emperyalist savaşa karşı kampanyası, Ekim ayı boyunca yapılacak seminerler ve etkinliklerle devam edecek. Bu etkinliklere serginin de eşlik etmesi ya da farklı yerelliklerde yurttaşlarla yeni mekanlarda buluşturulması söz konusu olacak. Şimdiden Antalya, Samsun gibi yürüyüş hattı dışında kalan illerde serginin düzenlenmesi için hazırlıklar yapılıyor.
Serginin yürüyüşün ardından değerlendireceği önemli bir konu ise Filistinli sanatçıların katılımı. Sergi hazırlığı sırasında iletişime geçilen Filistinli ressam ve çizerlerin eserleriyle NATO ve savaş karşıtı sergiye özel bir katılımı gündemde. İsrail’in katliamlarının ortasında Gazze’de, Batı Şeria’da ve Filistin dışında farklı ülkelerde yaşayan Filistinli sanatçıların yaptıkları eserleri THTM ile paylaşmaları, Filistin halkının yaratıcılığıyla direnmekte kararlılığını yansıtması bakımından büyük bir değeri taşıyor. İlerleyen haftalarda bu konuyla ilgili ayrıntılar paylaşılacak.
Sanatçılara yapılan çağrının ise bir son tarihi yok. Ülkemiz
NATO’dan, emperyalizmden, sergileri kendi ablukasına almış sermaye sınıfından
kurtulana kadar katılımcılara açık çağrı var. Brecht’e referansla
söyleyebiliriz ki, sanatın şiddeti daha büyük bir şiddeti bastırmak için
kullanılmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder